“Merhaba” manası en güzel olan karşılama ve karşılaşma sözcüğü olsa gerek. Tüm dillerde aynı duyguyu anlatır, aynı tadı verir. Aynı güzelliktedir. Türkçe’de “merhaba” bir başka güzeldir. “Merhaba” sonrası kendimizi tanıtır, halimizi durumumuzu arz eder, meramımızı anlatırız. Karşımızdaki “merhaba”nın sahibini dinleriz, derdini anlarız, hoş sohbetiyle mutlu olur, derdiyle dertleniriz. En az “merhaba” kadar güzel olan, kırk yıllık hatır bırakan Türk kahvemizi içeriz. Sohbet ilerledikçe kokusu buram buram huzur, muhabbet, sevgi ve saygı kokan Türk çayımızla “merhaba”nın engin düşünce ve söylem derinliğinde sohbetimize devam ederiz.
Mutlu yıllar “inAydın”
Böyle anlam bakımından güzel ve derin bir “merhaba” ile başlayan “inAydın” dergisinin Genel Yayın Yönetmeni Taylan Kozacıoğlu ile sohbetimiz şimdi bu satırları yazmama, sizlere “merhaba” diyebilmeme vesile oldu. Aydın’ımızın en uzun soluklu magazin ve kültür dergisiyle 2017 yılına “merhaba” demek bir başka güzel. Yayımcılıkta; fikir ve düşünceleri okuyucuyla buluşturmak çok önemli ve zor bir iştir. Bir de devamlılık arz eden bir süreci varsa daha zor ve daha da önemlidir. “inAydın” dergisi de 7. yılını kutladığına göre ‘devamlı ve sürdürülebilir’ bir yayımcılık çizgisi ve çıtası var demektir. “inAydın”ın yeni yaşını kutlar, fikir ve imtiyaz sahibi Taylan Kozacıoğlu’na da yayımcılık yaşamında başarılar dilerim.
Derdim, meramım
Merhaba dedikten sonra sizlere meramımı, duygu ve düşüncelerimi aktarayım…
Memleketin derdini kendine dert eylemiş, sevincini mutluluğunu benimsemiş, toprağını ve milletini sevmiş, zeytinini, zeytin yağını ve yer ocağında yapılan ekmeği katık etmiş, durumuna ve haline şükreyleyen, eli nasırlı gönlü ezelden yanık, Aydın aşığı bir kulum. İşim gereği güzel Aydın’ımızdan uzakta, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yaşamaktayım. İş ve eğitimi birlikte yürütmekte, Uluslararası İlişkiler alanında çalışmaktayım. Doğu Akdeniz’de enerji, Kıbrıs Sorunu, Kıbrıs Müzakereleri, Türkiye – AB ilişkileri, Türk Dış Politikası, Türk Siyasi Tarihi, Çağdaş Ortadoğu gibi konuları çalışmakta ve bu bağlamda Milliyet gazetesine her Perşembe bir köşe yazmaktayım. Yoğun ve hızlı geçen okuma ve yazma yaşamımda fırsat buldukça sizlerle de “inAydın” sayesinde buluşacağım. Sizlerle Aydın’ı, Ege bölgesini, Anadolu’yu, Türkiye Cumhuriyeti’ni, Türk dünyasını, Batı’yı ve Avrasya’yı jeopolitik ve jeostratejik olarak uluslararası bir bakış açısı ve düşünce yapısıyla yorumlamak ve değerlendirip yazmak, sizlerin okumanıza sunmak tek gayem ve amacım olacaktır. Okumak bilgi sahibi olmanın tek sermayesidir. Bilgi sahibi olabilmek için fikir sahibi olmak gerekir. Fikir sahibi olmak için de okumak gerekir. Kısacası bilgi güçtür, bilgi değerlidir. Bilgi ve fikir sahibi olmak için tek yazılı basını, yayımlanmış bir mecmuayı, kitabı okumak yetmez. Yaşadığı şehri okumak, bölgeyi okumak, ülkesini okumak, para hareketlerini ve insan yaşamlarını okumak gerekir. En önemlisi de Yunus Emre’nin mısralarında “İlim, ilim bilmektir. İlim kendini bilmektir. Sen kendini bilmezsen, ya nice okumaktır.” dediği gibi insan ilk önce kendini okumalı ve kendini tanımalıdır.
Birey ve iç dünyası
Günümüzde birey olarak, ailemiz, birinci derece akrabalarımız, sosyal çevremiz, iş yaşamımız, ülke gündemi ve ülkemizde yazılı ve görsel basından aldığımız bilgilerle düşünce dünyamız dolu ve yoğundur. Üzücü bir haberle dertlenir, güzel bir haberle mutlu olur sevinir ve huzurlu oluruz. Aynı “testere ağzı” gibi bir günü inişleri ve çıkışlarıyla yaşarız. Günlük yaşamımız bir anda ülkemizde gerçekleşen terör eylemleri ve şehit haberleriyle kararır ve üzerimize bir korku, üzüntü ve kasvet çöker; ya da normal başlayan bir günde kilometrelerce uzakta, okyanus ötesinde, Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin Merkez Bankası (FED) faiz artışına gittiği ve dolar başta olmak üzere euronun da Borsa İstanbul (BİST)’u etkilediği haberi gelir. Dolar ve euro yükselir, Türk Lirası değer kaybeder. En çok da iş dünyası ve sanayicilerimizle ekonomimiz baştan aşağıya etkilenir. En küçük nüvesi olarak birey, yani bizler de bu olaydan etkilenir, kendi üretimimiz olmayan cep telefonlarımızın hesap makinesiyle borcumuzu hesaplar, derdimize dert katarız. İnsan yaşamı bir edebiyat kompozisyonu gibidir, üç evresi vardır: Doğar, büyür, yaşlanır ve geldiği yere sonsuz yaşama intikal eder. Ortalama insan ömrünün 70 yıl olduğunu düşündüğümüzde bu ilk olarak çok gelebilir. Yetmişli yaşlara geldiğimizdeyse büyüklerimizden duyduğumuz “Göz açıp kapayana kadar geldi ve geçti”yi yaşamış oluruz. İşin özünde yaşam çok kısa ve ‘an’kadar da uzundur. Bizleri yöneten devletler için 50 yıl, 100 yıl gibi süreler kısa, orta ve uzun vadeli planlarını uygulama süreleridir. Biz de bu sürelerde üzerimize düşen rolü alır, oynar ve vademizi doldurur gideriz.
Kurgulamak ve kurgulanmak
Bizim için uzun; fakat devletler için ‘an’ kadar kısa olan ömrümüzün biz ne kadarını kurgulayabiliriz, hiç düşündünüz mü? “Kurgulamak ve kurgulanmak” dış etkenlerin etkilediği ruh halimizi bile zor kontrol ederken, biz neyi kurgulayabiliriz? İş yerimizi mi? Ailemizi mi? Evladımızı mı? Kardeşimizi mi? Belki de sadece kendimizi. Devletleri düşünün. Milletlerini nasıl kurgularlar? Nasıl yönetirler? Ya da büyük devletlerin küçük devletleri nasıl yönettiklerini ve kurguladıklarını bir düşünün. Aydın için geçerli olan, tartıştığınız bir konuyu hangi göz, hangi akıl, hangi duyguyla düşündüğünüzü de düşününüz. Sorular uzar gider. Bazen çıkmaz bir yol olur; bazen de sonu gözükmeyen bir yol olur. Birey olarak biz, siyaset yapıcı olarak devlet, jeopolitik bakımdan coğrafyanın en zor ve bir o kadar da en güzel olan topraklarında “ashab-ı keyf” sabrı ile her zorluğu ve düşünceyi aşar ve yaşamımıza devam ederiz.
Ocak ayının iki önemli siyasi olayı
“inAydın” dergisindeki ilk yazımla “Merhaba Aydın” dedim. Fikir ve düşünce dünyamızı sorular üzerine ve olaylara bakışımızı değiştirmek üzere kurmamız gerektiğini ifade ettim. Bu satırları okuduğunuz 2017 Ocak ayında benim de yakından takip edeceğim iki önemli olay var. Birincisi, dünyada “hegemonya” devlet olarak tabir edilen ABD’nin 45. Başkanı Donald Trump’ın 20 Ocak’ta gerçekleşecek olan yemin töreniyle göreve başlaması. Bu süreçteki “Yeni ABD Dış Politikası” iyi izlenmelidir. Neo-liberal politikalar yerine “Ulus Devlet ve Milli Para” politikalarını izleyeceğimiz yeni bir dönem.
İkinci izlememiz gereken siyasi olay ise, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bizzat katılacağı 9-12 Ocak tarihleri arasında İsviçre’de gerçekleşecek ve siyasi gündemimizde yarım asrı aşkın bir dönemdir var olan “Kıbrıs Sorunu” görüşmesidir. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri öncülüğünde KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Mustafa Akıncı ve Kıbrıs Rum lideri Anastasiadis ve “Garantör” ülkeler Yunanistan, İngiltere ve Türkiye’nin katılacağı zirve iyi izlenmelidir. Bu iki siyasi olay Aydın’ı ve okuyucu olarak beni neden etkiler, diye düşünmüşsünüzdür. Bu iki olay günlük yaşamdaki ruh halimizi en derinden etkileyecek olan olayların çıkış noktası olabilecek kadar ülkemiz ve devletimiz için de önemlidir.
Kitap:
Okuduğum kitaplardan sizlere de öneride bulunmak istiyorum. Bir düşünce sırasıyla sıkılmadan okuyacağınız ve günümüzde de geçerliliği olan İngiliz yazar George Orwell gerçek adı Eric Arthur Blair’in 1945’te yayınlanan “Hayvan Çiftliği” isimli eserini okumanızı tavsiye ediyorum.
Selam ve duayla Şubat ayında görüşmek üzere…