İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

140-İDLİB 20.09.2018

‘’Ortadoğu’’ başlığı ile yayımlanan yazımda siyasi coğrafyamızın kanayan yarası, insanlık dramlarının perde arkası, tiyatro alanı ve bir o kadarda medeniyetleri doğuran sonra da savaşlarla batıran topraklar olan Ortadoğu hakkında yazmıştım. Günümüz siyasi aktörleri ve güçlü devletleri Ortadoğu coğrafyası için yazıdan ve fikirden daha ötesi savaşla güç mücadelesi vermektedirler. Savaş ve barışların dinamiğini ‘’iman ve inançlar’’ beslemektedir. Sermaye ve zenginlikleri korumak da kaybetmek de gücünü bu sistemden almaktadır. Nihat Hatipoğlu 16 Mart 2012 tarihli Sabah gazetesinde yayınlanan ‘’Peygamberimizin Ortadoğu hakkındaki uyarıları’’ başlıklı yazısında Suriye için şu dizeleri kaleme almıştır. ‘’Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Şam bölgesi ile ilgili uyarısı da Irak’la ilgili uyarısı kadar manidardır. Bugünkü Suriye, Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde Şam şehriyle ifade edilirdi. Burayla ilgili şöyle buyuruyor: “Şam ehlinin parasını (dinarını) ve bıçağını (muda) elinde tutamayacağı günler yakınlaştı.” (Müslim hd: 2896). Bu hadiste geçen “muda” kelimesi hem bıçak ve hem de ölçü birimi anlamına geliyor. (İbnü’l-esir, en-nihaye, IV, 310) Bu hadisin ne anlattığı da çok açıktır. Zaman gelecek Suriye hem yeraltı zenginliklerine hem silahına hem de parasına hâkim olamayacaktır demek istiyor Hz. Resul (s.a.v.). Belki bu uyarılarıyla dünya Müslümanlarını dünyanın yeni dizaynına dair uyarmış oluyor. “Bu zor günleri yaşayabilirsiniz. Oyunlara gelmeyin, inancınıza ve ülkelerinize sahip çıkın” demek istiyor. Tabii ki anlayacak ve tedbirini alacak bir kulak bulabilse’’ demektedir. Hatipoğlu yazısının içeriğinde durum böyle olduğunda Allah’ın Resulü’na sorulan Şam ve bölgesinin zenginlikleri ne olacak şeklindeki soruya da ‘’Hz. Peygamber: Acemler (Arap olmayan bölge insanları) ve Rumlardır (Batılı ülkeler). Müslüman olmayan ülkeler bu sonu hazırlayacaklar’’ demektedir şekliyle Hz Peygamberin yanıtını aktarmıştır. İslam tarihi ve siyasi tarihimiz bir bütündür. Okumasını ve kavramasını bilirsek tarih tekrardan ibarettir mantığıyla içinde bulunduğumuz anı idrak ederiz. Varlığımızı bütünlüğümüzü birliğimizi koruyacak adımlar atarız. 

Soçi

Doğu Akdeniz’in, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliği ve gelecekteki pozisyonu için Ortadoğu politikamız insanlığa hizmet, gözyaşı yerine huzur ve mutluluk veren politikalar olmalıdır. Bu mantıkla Rusya Devlet Başkanı Putin ve Cumhurbaşkanımız Sayın Tayyip Erdoğan Rusya’nın Soçi şehrinde İdlib’in geleceği için bölgede silahtan arındırılmış bir bölge oluşturmak üzere mutabakata varmışlardır. İdlib meselesinin Astana ruhunu uygun bir şekilde çözüme gitmesi için siyaset yapıcılarımız yoğun mesai harcamıştır. Bu emeklerin sonucunda yoğun göçe ve insan ölümlerine engel olacak diplomasi ve diyalogla ortak akılı Türkiye siyasetini bölgede hayata geçirmiştir. Soçi zirvesi ve Türkiye’nin başarısını Yusuf Has Hacip’in şu sözleriyle ifade etmek doğru olacaktır ‘’İnsan söz ile yükseldi sultan oldu, çok söz insanı gölge gibi yere serdi. Söz ölüm oldu, savaş oldu, söz arabuldu, söz sulh etti.’’