Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Dış İşleri Bakanı (DİB) Sayın Kudret Özersay ay başında Bangladeş’in başkenti Dakka’da İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Dışişleri Bakanları toplantısına katıldı. Toplantı haberi KKTC Dış İşleri Bakanlığı resmi internet sayfasında “Kudret Özersay: Sesimizi her platformda duyuracağız.” başlığıyla verilmiştir. Bu başlık çok önemli ve gerekli bir konuyu KKTC’nin tüm uluslararası organizasyonlarda bir şekilde tanınmasını işaret etmektedir. Ben de bu mantık ve fikri yazılarımda ‘federasyon modelli çözüm’ yerine KKTC siyasi coğrafyadaki pozisyonunu koruyarak, jeostratejik konumu ve garantör ülkesi Türkiye’nin jeopolitik ilişkilerini de kullanarak tanınmalı şeklinde defalarca yazdım. Çözüm adı altında yapılan görüşmelerin ‘kayıkçı kavgasına’ dönüştüğü bu günlerde siyaset yapıcı devlet aklı enerjisini ve mesaisini bu yöne harcamalıdır. Bu düşünce ile sizlere yaşanmış bir hikâyeyi aktarmak istiyorum. Hikayemiz kahramanı ve mimarı Kuzey Kıbrıs aşığı emekli Büyükelçi Sayın Umut Arık’tır. Sayın Arık geçtiğimiz aylarda bir sohbet sırasında yaşanan önemli olayı aktarmış ve şimdi neden olamaz demektedir. Siyasi tarihimize arşiv olması bakımından süreci sizlerle paylaşmak istiyorum.
“Yıl 1987, ay Ocak, yer Kuveyt. İslam Konferansı İşbirliği Zirvesi, KKTC’nin İKÖ’ye tam üye olması, Yaser Arafat’ın başkanlığını yaptığı Sonuç Bildirgesi Komitesi’nde ‘Bu kabul edilmezse, Türkiye bildirgeye imza koymaz.’ ısrarıyla, komitedeki Türkiye Cumhuriyeti temsilcisi (Umut Arık, Suudi Arabistan ve İKÖ nezdinde Büyükelçi) olarak bildirgeye yazdırdım. Bu sırada Suud Dışişleri Bakanı Prens Suud El-Faysal beni locasına çağırarak engelleme yapmak istedi. Yanında Kuveyt temsilcisi de vardı. Nezaketle ‘İşim var.’ diyip yanlarından ayrıldım. Bildirge Komitesinde yer alıp gerekli direnişle KKTC’nin tam üyeliğini metne yazdırttım. Komitede karar alındıktan sonra dışarıda benden haber bekleyen rahmetli Rauf Denktaş’la durumu birbirimize sarılarak duygulu biçimde kutladık.
Ne yazık ki Suud ve Kuveyt temsilcileri, o sırada Dışişleri Müsteşarı olan rahmetli Nüzhet Kandemir’e ulaşıp ısrarlarını devam ettirmişler. Onur Öymen ve Ömer Akbel isimli arkadaşlar da oradaymış ve bu durum Zirvede ısrar edilmemesi, gözlemci üyeliğin KKTC için şimdilik yeterli olacağı iddia edilerek Devlet Başkanımız Sayın Kenan Evren’e, gerçeği biraz da tahrif ederek ve ABD’nin de bu görüşte olduğu söylenerek aktarılmış. Benim haberim yokken Suud, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri temsilcilerine, TC’nin Zirve’de ısrarcı olmayacağı da peşinen aktarılmış. Zirveye, metin KKTC için gözlemci üyeliğin kabul edildiği ifadesiyle gelmiş. Evren Paşa, o sırada bana öğle yemeğinde (yalnız ikimiz vardık) bu arkadaşların ifadelerini aktardı. ‘Onlar metni bu şekliyle kabul edecekler. Sonra bu işi düzeltir, tam üyeliği nasıl olsa sağlarız. Bana böyle vadettiler.’ ifadesini kullandı. Bunun hiç kolay olmadığını, fırsatın kaçtığını anlattım. ‘Canım, o kadar da kötümser olma. Bu çocuklar da diplomat. Herhalde bir bildikleri vardır.’ dedi. ‘Sayın Denktaş’a da gidip durumu onlar anlatsın o zaman.’ diye cevap verdim. ‘Üzülme, artık olan oldu.’ dedi. Allah gidenlere rahmet eylesin, geri kalanlara da uzun ömürler versin.’’
Büyükelçi Umut Arık’tan konuyu yazmasını istemiştim. Size yukarıda kendi ifadelerini aktardım. İnanan, siyasi coğrafyasının artılarını kullanabilen kıymetli Dışişleri mensupları ve siyaset kurumunun aktörleri, aktardığım bu olaydan yola çıkarak KKTC’yi ticari, siyasi, eğitim ve kültürel ataşelikler başta olmak üzere dış dünyaya tanıtmalıdır.