Kuzey Kıbrıs’ta hükümet kuruldu. Bütçe görüşmeleri başlayacak, sonrasında Başbakan Tufan Erhürman’ın dediği gibi kamuda reformlar yapılacak. 7 Ocak sonrası KKTC siyasi çevresi sağ duyuyla sakin ve sessiz bir yapıyla ilerlemektedir. Dört ayaklı hükümetin ilk defa meclise giren ortağının ya da hükümet etme yetkisine ilk defa sahip olan ortaklarının, ilgili bakanlıklarındaki bürokrat atamaları ve çalışma arkadaşlarını dizayn süreciyle geçen bir evredeyiz. Kıbrıs adasındaki yer altı zenginliklerinin Rum yönetiminin tek taraflı işletme gayretlerini izlemekteyiz. Türkiye’nin Suriye’deki terör yuvalarını temizleme ve sınır güvenliği için yürüttüğü askerî harekâtı takip etmekteyiz. Olaylara içerisinden değil de Beşparmak Dağı’nın zirvesinden baktığımızda Kıbrıs adasının konumu, yaşadığımız siyasi coğrafyanın karmaşası, Doğu Akdeniz ve Orta Doğu’da devam eden askeri ve siyasi savaşların görüntüsü bizleri düşündürmelidir. Bu yapı içesinde atacağımız siyasi adımlar, duygusal zekadan ziyade mantık ve stratejik akılla olmalıdır. Coğrafya ve bölgemiz egemen devletlerin savaşına tabidir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak tüm siyasi adımlarımız devlet ve millet aklını esas alan bir yapıda olmalıdır.
Devlet Dışı Aktörler
“Coğrafya kaderdir.” mantığı üzerinden gittiğimizde Türkiye ve KKTC ayrılmaz iki parçadır. Anadolu Türkleri ve Kıbrıs Türkleri kaderleri olan coğrafyada çeşitli oyunların ve savaşların her dönem içerisinde etkin rol almıştır. Aldıkları ana roller sayesinde varlıklarını güçlenerek devam ettirmektedirler. Büyük fotoğraftaki rolümüz kader denk noktası niteliğinde önemlidir. Bir nevi varlık ve yokluk savaşı niteliğindedir. Hıncal Uluç, Sabah gazetesinde 25 Şubat’ta “Kıbrıs’ta bedel ödetmek” başlıklı bir yazı kaleme almıştır. Yazının içeriğinde Uluç, “Türkiye’nin Afrin’deki operasyonunu bir ‘zafiyet’ olarak değerlendiren güçler, Kıbrıs oyununu sahneye koymak için gün sayıyor.’ demiştir. Yazının devamında ise Uluç, Kıbrıs halkının istemi dışında olabilecek olayları ‘uluslararası güçler ve en dikkat çekicisi ABD, Kıbrıs’ta bir oldu bittiye getirilecek çözümü desteklemek için harekete geçmiş durumda.’ diyor. Sayın Uluç’un yazısından anladığımız ve uzun bir sürede köşemde yazdığım gibi Türkiye’nin yeni dış politika anlayışı “Bir gece ansızın gelebiliriz” mantığı devlet dışı şer odaklarının menfaatine terstir. Türkiye’nin bölgesinde huzur ve barış için yaptığı atılımlar bölgede savaştan beslenen transatlantik sermaye gruplarına ve içimizdeki gayrimeşru çocuklarının menfaati dışıdır. Yine Sabah gazetesi yazarı Sayın Mahmut Övür de 27 Şubat tarihinde “KKTC’de bir şeyler dönüyor” başlıklı bir yazı kaleme almıştır. Övür de yazısında “Zeytin Dalı Harekâtı” ve bölgede güçlenen Türkiye’ye karşı farklı alanlarda çatışma ortamları yaratılacağını ve Kıbrıs’ta da buna benzer bir şey olduğunu vurguluyor.
***
Bu dönemde Güney Kıbrıs ile yapılacak görüşmeler ‘duygusal bağ’ kavramından uzak, analitik düşünce ve stratejik akılla yapılmalıdır. Görüşme, müzakere, eylem ve herhangi sivil toplum hareketliliğinin nereye gideceği belli olmayan bir hal vardır. Devlet dışı aktörler içte ve dışta faaliyettedir.