Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Sayın Mustafa Akıncı göreve başladığından itibaren yürüttüğü müzakereler sırasında sıkça ifade ettiği düşünce “Kıbrıs adasının yer altı ve yer üstü zenginlikleri çözüm sonrası ortak zenginliğimiz olacaktır.” dır. Bu ifadeyle müzakere sürecinde Sayın Akıncı, Rum lider Anastasiadis’e karşı tek taraflı yürüttükleri hidrokarbon çalışmalarını eleştirmek için diplomasi diliyle yanlışı dile getirmiştir. Ne yazık ki Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Kıbrıs adasında siyasi varlık olarak kendilerinden başkasını tanımadıkları için bu diplomasi dilinden ve incelikten hiçbir anlam çıkarmamışlardır. Geçtiğimiz yıl yaz aylarında Kıbrıs Konferansı niteliğindeki görüşmelerde masayı dağıtan ve yıkan taraf olarak uluslararası sistemde çözümsüzlüğü savunan ülke olmuştur. KKTC ve garantör ülkesi Türkiye uluslararası sistemde Annan Planında olduğu gibi Kıbrıs Konferansında çözümden ve iki devletli yönetimden yana olmuştur.
Türkiye’nin sınır güvenliğini sağlamak için Zeytin Dalı harekâtı ve Güney sınırındaki askerî harekâtların sürecini fırsata çevirmek isteyen Rum Yönetimi Doğu Akdeniz’de hidrokarbon yatakları için çalışmalarını hızlandırmıştır. Kıbrıs adasının jeopolitik konumundan kaynaklı kazanımları Rum yönetimi tek başına değerlendirmek istemektedir. Kıbrıs Türk’ünün elli yıla yakındır gasp ettiği haklarını enerji ve doğal zenginlikleri üzerinden de devam etmek istemektedir.
Rum Yönetiminin bu çalışmalarına karşılık Türkiye Cumhuriyeti Dış İşleri Bakanlığı, 11 Şubat 2018 tarihli GKRY’nin Doğu Akdeniz’deki Hidrokarbon Faaliyetleri hakkındaki basın açıklamasında “Doğu Akdeniz’de kendi kıta sahanlığımızdaki hak ve menfaatlerimizi korumaya devam edeceğimiz gibi Kıbrıs Türk tarafına verdiğimiz destek çerçevesinde KKTC ile birlikte gerekli adımları atmaya da kararlıyız. Bunun sonucunda ortaya çıkabilecek durumun tek sorumlusu ise, Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir kapsamlı çözümün tesisi için çaba sarf edeceği yere adanın yegâne sahibi gibi davranmaktan vazgeçmeyerek ısrarla tek taraflı hidrokarbon faaliyetlerine devam eden Kıbrıs Rum tarafı olacaktır.” demiştir. Bu açıklamasıyla Türk Dış Politikası yapıcılarının kararlılığı ortadadır. Kıbrıs Rum yönetimi ve siyasi aktörleri bu açıklamayı iyi okumalıdırlar.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan “Kıbrıs açıklarında faaliyet gösteren yabancı şirketlere, Rum tarafına güvenerek hadlerini ve güçlerini aşan işlere alet olmamalarını tavsiye ediyoruz.” demiştir. Sayın Erdoğan konuşmasının devamında “Kıbrıs açıklarındaki doğalgaz arama ve Ege’deki kayalıklarla ilgili fırsatçı girişimlerin dikkatlerden kaçmadığını belirterek, yanlış hesap yapanların senaryolarını nasıl ‘Fırat Kalkanı’, ‘Zeytin Dalı’ operasyonuyla çok yakında Münbiç’te ve diğer bölgelerde atacağımız adımlarla bozuyorsak, onların hesabını da bozarız ve bozacağız.” demiştir. Ayrıca Sayın Erdoğan, “Türkiye tarihten, anlaşmalardan ve uluslararası hukuktan gelen haklarının sonuna kadar takipçisidir ve takipçisi olacaktır. Bizim için Afrin neyse Ege’deki, Kıbrıs’taki haklarımız da odur.” demiştir.
Türkiye, Kıbrıs Türk’ünün haklarını korumada kararlıdır. Rum yönetimine Anadolu’da çok kullanılan bir ata sözünü hatırlatalım: “Rüzgâr eken, fırtına biçer.”