İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

104- Prof Hasan Ünal mülakat 19.01.2018

Atılım Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Ünal, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanıtılmasıyla ilgili olarak Milliyet’e konuştu. 

KKTC’nin garantör ülkesi Türkiye’nin atacağı adımlarla Müslüman ülkelerin ve stratejik ortaklıklar yaptığı İran ve Rusya’nın KKTC’yi tanıması gerek dedi.

Lefkoşa / Barış YORGANCI / 19.01.2018

Siz bir süredir KKTC’nin tanıtılması için Türkiye ve KKTC hükümetlerinin ortak ve kapsamlı bir kampanya başlatmaları gerektiğini söylüyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?

Evet, böyle bir girişim için şartların çok olgunlaştığını düşünüyorum. Öncelikle gerek Türkiye gerekse KKTC açısından beklentiler tüketilmiş durumda. Örneğin yakın tarihte Annan Planı’nın Türk tarafınca kabul edilip Rumlarca da ezici bir çoğunlukla reddedilmesi üzerine KKTC’nin Müslüman ülkeler tarafından tanınması amaçlı bir kampanya başlatılabilirdi; ancak o zamanki beklentiler farklıydı. Türkiye AB ile müzakerelere başlamaya hazırlanıyordu. KKTC’deki hükümetler Rumlarla bir ortaklık kurulabileceğine inanıyorlardı.

Peki şimdi neler değişti?

Bu tür beklentiler ortadan kalktı. Bugün ne Türkiye’nin AB’ye gireceğine ne de AB’ye girmek için uğraşmaya değer olduğuna inanan kaldı. KKTC tarafında da benzeri gözlemler yapmak mümkün. Bitmek tükenmek bilmeyen ve her defasında Rumların aşırılıkları yüzünden ilerleme sonucu alınamayan müzakereler halkı bıktırmış durumda. Bunu seçim sonuçlarından da görmek mümkün.

Ayrıca bölgemizde ve dünya genelinde oluşan yeni jeopolitik durum Türkiye’yi daha güçlü hale getirdi. Örneğin Trump’ın ABD Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararı üzerine İslam dünyasında bir anda gözler Türkiye üzerine çevrildi. Türkiye de bu konuda başarılı bir dış politika izledi. Aralarında ciddi anlaşmazlıklar bulunan İran ve Suudi Arabistan gibi ülkeleri İstanbul’da aynı metne imza attırdı. İşte bu başarının KKTC hamleleriyle taçlandırılmasının zamanı geldi.

Nasıl olacak?

Biz Müslüman ülkelere bir manada öncülük ederek böyle bir girişim yapabiliyorsak, onlara KKTC’yi tanımalarının zamanının geldiğini de söyleyebilmeliyiz. Unutmayalım ki, bugüne kadar KKTC’nin tanınması önündeki bütün engelleri ‘Soğuk Savaş’ dönemi müttefiklerimiz olan İngiltere ve Amerika oluşturdu. BM Güvenlik Konseyi’nin 541 ve 550 sayılı kararlarının mimarları da bu iki ülke. KKTC’yi tanımak isteyen bütün ülkelere baskıda bulunanlar da bunlar ve bunlarla birlikte hareket eden diğer ülkeler.

Öte yandan Çekoslovakya ve Yugoslavya dağıldı. Çekoslovakya’dan iki Yugoslavya’dan ise yedi devlet çıktı ve bunların hepsini de ABD başta olmak üzere Batı dünyası tanıdı. Bunu nasıl izah etmek lazım?

Bunun izahı yok. Batılılar buna ‘O başka, bu başka’ gibi kestirmeden cevaplar veriyorlar ve biz de bunu uzun yıllar boyunca kabullenerek hareket ettik. Artık bunun sonuna gelindiğini göstermek gerekiyor. Kademeli bir strateji izlemek doğru olur. Örneğin İran gibi ABD ve müttefiklerinin pek çoğuyla adeta bir ölüm-kalım mücadelesi içinde bulunan İran, KKTC’yi neden tanımasın? Eğer Türkiye-İran ilişkileri şu anda olduğu gibi sıkı bölgesel iş birliği esasında devam ettirilirse – ki ettirmek lazım; çünkü Türkiye’nin çıkarlarına çok uygun – o zaman Tahran’dan böyle bir talepte bulunulabilir ve onlar da muhtemelen olumlu karşılık vereceklerdir. Burada yaşanan sorunun özünün ABD ve Batılı emperyalist güçlerin sayıca küçük ama mücadele azmi büyük bir Müslüman-Türk toplumunu ortadan kaldırmak olduğunun İran çapında anlatılması iyi olur. Özellikle son olaylarda Ankara’nın Tahran’ın tam yanında durmuş olması bu işi kolaylaştıracaktır. Her ülkeye uygun bir tanıtım kampanyasına ihtiyaç olduğu açık.

Bunu biraz açabilir misiniz?

Örneğin bir Müslüman ülkenin herhangi bir sorundan dolayı bölünme veya toprak kaybetme gibi korkuları olabilir ve başta ABD düşünce kuruluşları olmak üzere Batılılar bu ülkelerin elitlerini Kıbrıs konusunda korkutmuş olabilirler. Mesela Türkiye’ye yıllarca “Siz Kosova’yı tanırsanız Güney Doğu’yu nasıl elinizde tutacaksınız?” gibi laflar söylendi. Bu iki konunun benzeştirilmesinin tam tersine tanınma temelinde olacağını düşünen Türkiye, 2008 yılında akıllı bir hareketle Kosova’yı tanıdı. Ne oldu? Güney Doğu bölgesi elimizden mi çıktı?

Mesela Filistin devletini biz tanıyoruz, iyi de ediyoruz. Onlar KKTC’yi neden tanımasınlar? KKTC’de tahsil gören yüzlerce hatta binlerce Filistinli öğrenci var. Katar’dan ve başka Müslüman ülkelerden talep edilebilir. Ayrıca hem Rusya Federasyonu’na hem de Batı dünyasına yönelik yeni pozisyonlar üretmekte fayda olabilir.

Bunlar nasıl olacak?

Örneğin bundan sonra NATO’nun genişlemesini KKTC ile alakalı hale getirmek gayet iyi bir seçenek olarak önümüzde duruyor. NATO’ya girmek isteyen her ülkenin önce KKTC’yi tanımasını bir ön şart olarak kullanabiliriz. Bunlara şantaj gözüyle bakıp burun kıvırmak doğru olmaz. Yunanistan bu politikaları AB içerisinde Güney Kıbrıs Rum Kesimi için kullandı ve başarılı oldu; ama biz aynı yıllarda AB’ye “Kardeşim, biz NATO ve AB’nin genişleme süreçlerini paralel görüyoruz. Eğer siz Rum Kesimi’ni AB sürecine dahil ederseniz, biz de Doğu Avrupa ülkelerinin NATO’ya alınmasını KKTC ile alakalı hale getiririz.” demeliydik. Maalesef o yıllardaki hükümetler bunları düşünemediler. Mesela Avusturya şu anda bir yandan NATO’ya girmek istiyor; öte yandan da bize çok karşı politikalar izliyor. Biz de diyelim ki “Eğer NATO’ya girmek istiyorsan önce KKTC’yi tanıyacaksın, sonra duruma bakarız.”

Hatta NATO içerisinde karar alma mekanizmalarında ABD’nin istediği konulara evet demek de için bu konu ön plana çıkarılabilir.

ABD’den ne istemeliyiz?

KKTC’yi tanımak isteyen ülkelere baskı yapmaktan vazgeçmesini; ABD’ye Kıbrıs politikasının Türkiye açısından giderek hasmane hale geldiğini; bunun böyle devam edemeyeceğini, eğer ABD politikalarında ısrar edecekse Türkiye’nin Rusya ile Karpaz yarımadasında askeri üs kurmasına kadar gidecek bir dizi konunun gündeme geleceğini ve Doğu Akdeniz’in jeopolitiğinin toptan değiştirileceğini; NATO’nun kurumsal olarak çalışamaz hale getirileceğini anlatmak lazımdır. Rusya’nın Suriye’deki üsleri de dikkate alındığında böyle bir gelişmenin nelere yol açacağını ABD tarafı daha dikkatli değerlendirecektir.

Bütün bunlar bir anda mı devreye sokulmalı? Nasıl yapılmalı?

Az önce de söylediğim gibi adım adım stratejisi olabilir. Örneğin KKTC önce Rusya’ya silah siparişi verebilir. Bunun alt yapısının Türkiye tarafından önceden oluşturulması gerekir. Sonra konu her vesileyle Rusya tarafıyla ele alınabilir. Bu arada diğer ülkelere yönelik tanıtım kampanyaları yürür. Venezuela’ya kadar pek çok ülkenin KKTC’yi tanıması sağlanabilir. Unutmayalım ki, artık ABD’nin tek kutuplu dünya politikaları sona ermiş ve ABD her bölgede dengelenmiştir. Böyle bir ortamda KKTC lehine pek çok şey yapılabilir.

Bu arada KKTC’nin adının değiştirilmesi kalıcı olacağının gösterilmesi açısından iyi olabilir. Bu tür bölünmeler yaşayan Almanya veya Kore gibi ülkeler kendi isimlerini coğrafyanın kuzeyi, güneyi veya doğusu, batısı gibi sınırlamalara tabi tutmadılar. KKTC’nin ismi Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olabilir.