Kuzey Kıbrıs için seçimlere sayılı günler kaldı. “Erken seçim mi olacak?”, “O tarih olamaz!” gibi tartışmalarla başlayan seçim atmosferi, adayların belirlenmesi, tanıtılması, partilerin hayallerinin projeler olarak halka aktarmasıyla süreç başladı ve sonlanmak üzere. “Kampayalar üzerinden siyaset” yazımda bahsettiğim gibi eğer Facebook, Twitter ve Instagram gibi sosyal medya olmasa ne seçimden haberimiz olacak ne de adaylardan. 7 Ocak seçimleri gazetelerdeki siyah beyaz fotoğraf tanıtımlarıyla, asılması izinli olan yerlerdeki parti tanıtım argümanlarından ibarettir. Yeni yüz olarak eklenenler ve tecrübeli adaylar… Enerjisi düşük bir kampanya dönemi diye tanımlayabiliriz. Neden diye düşündüğümüzde adayların ortaya çıkmasıyla, tüm partilerde hangi bölgeden kim kesilecek düşüncesiyle bir olması gereken partiler atomun parçaları gibi bölünmüş durumdalar. İskele bölgesinden Lefke’ye, Girne’den Lefkoşa’ya tüm bölgelerde yarış var. Yarış partinin bir bütün olarak ‘mühür’le seçilmesi değil, listeler üzerinden meclise girilmesi üzerinedir. Benim yazarken karamsarlığa düştüğüm, sizin de okurken aynı havaya kapılacağınız seçimin sonuçlarını 7 Ocak akşamı görmeye başlayacağız. Sonuçlar şimdiden KKTC’mize hayırlı olsun.
İran
Garantör ülkemiz Türkiye Cumhuriyeti’yle birlikte Suriye politikası ve Ortadoğu siyaseti üzerine ABD’ye rağmen stratejik ortaklarımız İran ve Rusya’dır. Rusya’yla olan ortaklığımız ‘Türk Akım Doğalgaz Boru Hattı’ ve ‘Akkuyu Nükleer Santrali’ başta olmak üzere çok önemli alanlardadır. İran’la olan ilişkimizse 400 yıla yakındır değişmeyen 560 km’lik sınırı paylaştığımız komşumuzdur. Stratejik ilişkilerimiz 2014 Ocak ayında Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakan olduğu dönemde kurulması kararlaştırılan ‘Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi’yle kurumsal bir çerçeveye oturmuştur. Bu yapıya tarihi bağlarımız da eklediğinde önemli bir stratejik ortağımızdır.
Aktivist gençler
İran’da geçen hafta içinde ekonomik sıkıntı ve genel refah düzeyinin düşmesini gerekçe gösteren transatlantik bakış ve batının “aktivist gençler” olarak değerlendirdiği halk yığınları İran devlet yönetimi ve hükümetiyle sokak çatışmasına varan şiddetli eylemler yapmaktadırlar.
İran ve devrimler
İran halkı zemin ve şartlar uygun olduğunda devrime alışkındır; fakat yapılacak olan devrim için şartlar ve zemin hazır olmalıdır. Hazır olmayan durumlarda ne sokakta sözde devrim isteyen aktiviste ne de devleti ve rejimi savunmak için şiddet kullanan kamu kazanan tarafta olmayacaktır. Kazanan bölgede huzur ve düzeni istemeyen devlet dışı aktörler olacaktır. 1979’daki şartlara baktığımızda mollaların köylerden, şehirlere ve evlere kadar uzan bir ‘network’leri vardı. İslam ideolojisi vardı ve lider Ayetullah Hamaney vardır. Şimdi ise İran kavramı yıkılmış, yerine Farslar, Türkler, Araplar, Kürtler ve Belluciler vardır. Bu grupların Ortadoğu coğrafyasında hami liderleri farklıdır ve zıt kutuplardır. Sonuç olarak İran’da olan olaylar devlet dışı aktörlerin menfaatine hizmet etmektedir. Türk dış politikası Suriye’de yaşadığı soruna mahal vermemek için mevcut İran yönetiminin birlik ve dirliğine destek olmalıdır. Devrim yerine reformalarla halk rahatlatılmalıdır.