Son dönemde duran ve yeniden başlayan Kıbrıs müzakereleri sırasında Güney Kıbrıslı siyasetçiler, Türkiye’de 16 Nisan tarihinde yapılan referandumu müzakere süreci için bir problem olarak görüyorlardı. Zaman her zamanki gibi geldi çattı. Türkiye’de halkın büyük katılımıyla ve barış içerisinde Türk milleti sandık başına gitti. Halk iradesinin çoğunluğu oyunu “Evet” olarak kullandı. “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” onanmış oldu. Bu süre içerisinde Güney Kıbrıslı müzakerecilerin düşündükleri gibi kaos, kargaşa tarzı bir senaryo gerçekleşmedi. 16 Nisan sonrası, düşündükleri gibi felaket senaryoları da yaşanmayacağı görülmektedir. Müzakere masasını istedikleri zaman terk etmek için her zaman ellerinde bir Bizans oyunu olan Rum yönetimi önümüzdeki günlerde de başka bir argümanla masayı dağıtacaktır. Bahaneleri de şimdiden düşmanlık üzerine oluşturdukları zihinlerinde hazırdır.
***
Kamuoyunda “Evet” sonrası Türkiye’nin Kıbrıs politikası nasıl olacak şeklinde yorumlar görünmektedir. Türkiye’nin Kıbrıs sorununa bakışı 16 Nisan referandumu ve sonrası değişecek bir olgu değildir. Türkiye Cumhuriyeti devleti demokratik bir katılımla “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ni oylamıştır. Mevcut devlet politikaları ve dost/düşman algısı oylanmamıştır. Kaldı ki Türkiye Cumhuriyeti devleti 30 yılı aşkın bir zamandır transatlantik bir akılla yönetilen PKK terör örgütüyle mücadele evresinde bile devlet olarak değerlerinde bir esneme, sapma ve değişiklik olmamıştır. 16 Nisan bir halk oylamasıdır. Demokrasi kazanmış, halk özgür iradesiyle sandığa gitmiştir. Yönetim sisteminin çağın zorunluluklarına uygun olması için bir nevi sistem revize edilmiştir. Durum bundan ibarettir. Kıbrıs anavatan Türkiye için siyasi bir argüman değil, devlet politikasıdır.
***
15 Temmuz devamı…
16 Nisan için kampanya sürecinde ve TBMM’de anayasa maddeleri görüşüldüğü sırada, iç basın ve uluslararası basın kullanılarak Türkiye Cumhuriyeti devleti, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan üzerinden yıpratılmak istendi. Bu algı faaliyetlerinin hizmet ettikleri akıl, 15 Temmuz’un planlayıcısı ve yöneticisi FETÖ örgütünün lideri Fettullah Gülen’e hizmet eden, ruhunu şeytana satan devlet ve millet düşmanlarının aklıdır. Tek adamlık gelecek, padişahlık olacak gibi demokrasi ve insan haklarına günümüzde uymayacak bir düşünceyle “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” yıpratılmak istendi. Sonucunda “Hayır” olarak oylanması ve Türkiye’nin güçsüz, terörle mücadelede başarısız olması ve 15 Temmuz’un devamının alt yapısı hazırlanmak istendi. Nitekim halk demokrasi görevini hiçbir dış düşüncenin etkisi ve tesiri altında kalmadan yüksek bir katılımla sandığa giderek “Evet” ya da “Hayır” oyunu kullandı. Soğuk savaşın ve transatlantik bir üst aklın ruhunu şeytana, bedenini şer odaklarına kullandıran işbirlikçileri 15 Temmuz yenilgisi sonrası ikinci yenilgilerini de 16 Nisan’da almış oldu. Bu bağlamda, anavatan Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti “iki devlet, bir millet” düşüncesiyle çağın gereksinimleri ve yönetim şekliyle, insanlık var olduğu sürece siyasi coğrafyasında güçlü iki devlet olarak kalacaktır.