Not: 5 Ocak Perşembe yayınlanan yazım, teknik bir hata yüzünden Gazetemizin yazarı Gökhan Güler adıyla yayınlanmıştır. Gerekli hata düzeltildiği için yazımı tekrar yayınlıyoruz. İyi okumalar. İyi pazarlar.
Yılın ilk yazısı ile 2017 yılına merhaba diyorum. Bu ilk yazıda gençlik ve çocukluk yıllarımdaki yılın ilk günü yapılan haberleri yazmak isterdim. 31 Aralık sonrası 1 Ocak’ta yazılı basın ve görsel medya yeni yılın ilk doğan bebeklerinin isimlerini ve şehirlerini söyler, ülke olarak ilk doğan bebeklere sevinir, bir ömür mutluluk sağlıklı bir yaşam dilerdik. Ya da yılbaşı özel çekilişiyle büyük ikramiyenin hangi şehre çıktığını öğrenir, hayalleri bir başka büyük çekilişe saklar. Milli piyango zengininin servetini “zenginin malı züğürdün çenesini yorarmış” söylemindeki gibi “ben olsam şöyle harcardım” diye yorumlar yaparak atar tutardık.
***
Güzel ülkemiz siyasi coğrafyanın en zor ve bir o kadar da en güzel bölgesinde olmasından dolayı, Ortadoğu’da yaşanan olayların öyle ya da böyle içerisinde ve etkisi altındadır. Tarihi bağlarımız ve insani sorumluluklarımızla ülkemizin ve coğrafyamızın güvenliği için komşularımızla yakinen ilgilenmek, dertlerine ve sevinçlerine ortak olmak zorundayız. Doğu Akdeniz ve Orta Doğu siyasi arenasında giderek güçlenen Türkiye Cumhuriyeti bu coğrafyada huzur ve barış istemeyen “böl, parçala, yönet” mantığını benimsemiş “üst akıl” diye tabir ettiğimiz kandan ve göz yaşından beslenen dış mihrakların terör eylemleriyle karşı karşıyadır. Bu saldıralar 15 Temmuz FETÖ darbe girişimine kadar “siyasi ve ekonomik” tetikçilerin faaliyetleriyle yapılıyordu. 15 Temmuz sonrası metot değiştiren eylemleriyle, yeni yılın ilk saatlerinde İstanbul’daki bir eğlence merkezine otomatik silahla yapılan hain saldırıda 39 insanımız yaşamını yitirdi ve yeni bir takvim yılının başlaması heyecanımızın yerini hüzün ve dert aldı. Milletçe yeni yılın ilk haftasına hüzün ve yasla girdik. Bu gibi eylemlerin sahipleri ülkemizde kaos ve kargaşaya sebep olmak isterler; fakat tarih boyunca bu zihniyetlerin haçlı oyunlarına hep dimdik ayakta durmuş. Milletimiz bu süreci de birlik ve bütünlüğünü koruyarak atlatacaktır.
Kıbrıs ve Milli Güvenlik
Siyasi coğrafyamızın verdiği zorluklardan dolayı devlet ve millet olarak zor bir dönemden geçiyoruz. Bu süreçte Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın söylediği gibi, bu terör eylemlerinin sahiplerine ve maşalarına karşı “milli seferberlik” ile karşı durmalıyız. Kıbrıs adasına askerî harekâtla huzur var barış getiren, “garantör ülke” olan ana vatan Türkiye’mizde böyle bir durum varken, İsviçre’de 9-12 Ocak tarihlerinde gerçekleşecek olan Kıbrıs konferansında KKTC müzakere heyeti “güvenlik ve garantiler” konularından taviz vermeden Kıbrıs adasının yönetiminden gasp edilen haklarımız geri istemeli, Kıbrıs adasını yönetecek olan, adada eşit şartlarla bir toplum olduğumuzu en üst düzeyde dile getirerek Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin haklarını gasp eden Rum yönetiminden geri almalıyız. Gerçek manada çözüm iki eşit devletin Kıbrıs adasını yönetmesiyle gerçekleşir. Bu da Cumhurbaşkanı Sayın Mustafa Akıncı’nın ilk günden itibaren dediği gibi siyasi eşitliğin olduğu federasyon modelli yönetimledir.