Geçtiğimiz günlerde, 20 Ocak 2019’da ABD Başkanı Donald Trump’ın başkanlığının ikinci yıl dönümüydü. Trump’un Ortadoğu politikası bağlamında Türkiye’nin Trump’lı ABD ilişkileri de çok iyi bir seyirde gittiği söylenemez.
Başkan Trump ile ABD iç siyaseti de iyi olduğu pek söylenemez.
Trump’ın kamu diplomasisi ve uluslararası ilişkilerdeki iletişim metodu köklü ve büyük devletlerin geleneksel metotlarına pek uygun değil.
İş ve para dünyasının önemli bir aktörü olan Trump, CEO mantığı ile yönettiği ABD hükümetinde atama ve görevden almaları Twitter üzerinden yapmaktadır. Aynı şekilde hasım ve dost ülkeleri de övgü ve yermelerini Twitter’da paylaşmaktadır.
Geçtiğimiz bir aylık zaman diliminde Türkiye’nin Milli Güvenliği için olası PKK’nın Suriye kolu YPG’li teröristlerin olduğu alana planlanan askerî harekât öncesi de Twitter üzerinden Başkan Trump ülkemizi ekonomik yaptırımla tehdit etmiştir.
Türkiye ABD ilişkilerinde yaşanan sorun ve gerilimleri bazı başlıklarla yazacak olursam 7-8 madde olurlar.
Bunlar:
- ABD’li rahip Andrew Brunson’un tutukluluğu nedeniyle Türkiye’ye yönelik yaptırımlar uygulandı.
- Adalet Bakanımız ve İçişleri Bakanımıza karşı yaptırımlar getirildi. (Daha sonra iptal edildi.)
- Türkiye’den satın alınan çelik ve alüminyumda gümrük vergisi iki katına çıkarıldı.
- ABD Kongresi, Türkiye’ye F-35 uçaklarının teslimatını askıya aldı.
- Türkiye’ye Patriot hava ve füze savunma sistemlerinin satışı onaylandı.
- Türkiye ile ortak Menbiç yol haritası konusunda anlaşmaya varıldı. (Hayata geçirilmedi.)
- Fetulah Gülen’in Türkiye’ye iade ihtimaline dair açıklama yapıldı.
- ABD’deki Halkbank davasında İran’a yönelik yaptırımları deldiği iddiasıyla yargılanan Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla tutuklandı.
Maddeleri okuduğumuzda ABD – Türkiye ilişkilerinin testere ağzı gibi bir iniş bir çıkışla devam ettiği görülmektedir.
Bu iniş ve çıkışlara Başkan Trump’ın iniş çıkışları da eklendiğinde durum karmakarışık bir hal almaktadır.
Coğrafyamızda varlık ve gücünü her geçen gün arttıran ülkemiz ne yapmaktadır?
Askeri teknoloji bağlamında dışa olan bağımlılığını azaltmak adına ileri teknoloji ürünlerin üretimine geçmiştir. Daha üç beş yıl önceye kadar terör bölgelerinde sınır güvenliğimiz için ABD’li yetkililerin Irak’taki üslerinden sağlayacakları İHA (İnsansız Hava Aracı) görüntülerine muhtaçtık.
“Hava bulutlu, pilot hasta, teknik sorun” var diyerek PKK geçişleri ve saldırılarına da çok defa ülkemiz maruz kalmıştır.
Şimdi gelinen nokta da yurt dışına İHA ve SİHA (Silahlı İnsansız Hava Aracı) satışlarımız mevcuttur.
Son İHA satışımız Ukrayna Devletine olmuştur.
Akabinde Devlet Başkanı Poroşenko Twitter üzerinden İHA anlaşmasını duyurmuş, okyanus ötesinin askeri sanayi devleri rahatsız olmuş, akabinde Amerikan ulus sermayesinin siyasi temsilcisi Başkan Trump “Ekonomik yaptırım uygularız” bağlamındaki ülkemizi tehdit eden twitini atmıştır.
Dış politika gündemimize farklı bakmanız ve neden sonuç ilişkileri arası bağ kurabilmeniz için ABD – Türkiye ilişkisini anahtar kelime ve konular denilebilecek olay ve söylemler üzerinden sizlere aktarmak istedim.
Cumhuriyet Türkiye’si son yıllarda çağımızın demokrasi sistemine uygun olmayan olaylar yaşamış, demokrasi sınavları vermiş, ekonomik tetikçilere karşı direnç göstermektedir. Kişisel siyasi bakışımızın dışına çıkarak günümüzü “Beka mı, bela mı?” mantığı ile bakmanızı ve atacak olduğunuz adımları milli güvenlik bağlamında değerlendirmenizi diliyorum. Gelecek ay büyük bir demokrasi sınavından geçeceğiz. 31 Mart yerel yönetimler seçimleri Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin sağlaması niteliğindedir.
Yukarıda özet geçtiğim haliyle 31 Mart öncesi siyasi blokları ve adayları izleminizi öneririm.
Bu ayki yazımı 15 Ocak Salı günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli beyin konuşmasındaki Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Birinci Meclis’teki konuşmasında yaptığı alıntıyı sizlere de aktarmak istiyorum.
Devlet Bahçeli: Millî Mücadele’nin en şiddetli günlerinde Mustafa Kemal’in Meclis kürsüsünde yaptığı şu tarihi konuşmayı hatırlatmak, herkese duyurmak isterim:
“İşittim ki, bazı arkadaşlar yoksulluğumuzu bahane ederek memleketlerine dönmek istiyorlarmış.
Herkes kararında özgürdür, bunlara başkaları da katılabilirler.
Ben bu mukaddes davaya inanmış bir insan sıfatı ile buradan bir yere gitmemeye karar verdim.
Hatta hepiniz gidebilirsiniz.
Asker Mustafa Kemal mavzerini eline alır, fişeklerini göğsüne dizer, bir eline de bayrağını alır, bu şekilde Elmadağ’ına çıkar, orada tek kurşunum kalana kadar vatanı savunurum.
Kurşunlarım bitince de bu aciz vücudumu bayrağıma sarar, düşman kurşunları ile yaralanır, temiz kanımı, mukaddes bayrağıma içire içire tek başıma can veririm. Ben buna and içtim.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk”
Biz de bu vatan için, bu millet için, bu devlet için, bekamız için and içtik.
Diyor ya merhum Namık Kemal: “Felek her türlü esbab-ı cefasın toplasın gelsin, dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten.
Devlet Bahçeli”
Aynı Mustafa Kemal gibi gerekirse ekonomik yokluklar, ihanetler ve her türlü kalleşliğe karşı bizler başka gidecek yeri olmayan Cumhuriyet Türkiye’sinin vatandaşları al bayrağı bedenine sararak şahadet şerbetini içip canımızı vatana teslim ederek Anadolu coğrafyasında geçmiş bin yıldır olduğumuz gibi gelecek bin yılda var olmalıyız.
Kitap: Mustafa Kemal Atatürk’ün okulların müfredatına konulmasını istediği Rus yazar Grigoriy Petrov’un “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” adlı eseri okumanızı tavsiye ediyorum.