“Merhaba”yla başladığımız bir koca yılı bitirdik.
Umarım 2017 yılı temennilerde olduğu gibi güzel, sağlıklı, huzurlu ve başarılı geçmiştir.
2018 yılına 1 Ocak gecesinin ilk saatlerinde merhaba dedik.
Hayalleri, umutları koca bir yıl için tekrar revize ettik.
Yaşlarımız da bir yıl daha aldı.
Tecrübelerimize yenisini ekleyeceğimiz bir takvim yılı başladı.
Maddesel hedefler olarak ev, araba, yazlık ve benzeri tüm lüzumlu ve lüzumsuzlar olarak belirledik. Fakat hangisinin gerekli hangisinin gereksiz olduğunu zihnimizde verdiğimiz savaşta belirler ya da belirleyemeyiz.
Bana sorarsanız, yaşamı idame ettirecek kadar olsun her şey.
Fazla yemek yüktür, soda içirir.
Fazla giysi zihni yorar, ne giysemle boşa zaman harcarsınız.
Fazla elektronik cihazlar zihni yorar.
Uyku alanınızda telefonsuz bir alan yaratın kaliteli bir uyku için.
Sosyal medyayla olan ilişkinizi, sizin onu kontrol ettiğiniz kadar yürütün.
İki, üç mobil cihazdan tek mobil cihaza geçin, tek bir iletişim aracıyla sevdikleriniz size ulaşsın.
Sade olan her şeyi sevin. Gösterişten, gereksiz şatafattan kaçının.
Özünde etle kemik bir beden ruhuz.
Dünyada vadesi dolduğunda geldiği yere, toprağa gidecek canlılarız.
Hasıl olan hedef karın doyurmaktır.
Coğrafyanın en güzel zeytin ve zeytin yağının bulunduğu topraklarda bazlama ekmekle kara ekşi katılmış zeytin yemek en büyük ağız tadınız olsun.
Duvar
Düşünce dünyamızı çevreleyen duvarlar var mıdır?
Ya da küreselleşen dünyada sınırlar kalkmalı mıdır?
Yoksa ulus devlet fikrini duvarlarla mı korumalıyız?
Mahremimiz olarak kabul ettiğimiz evimizdeki duvarlar, yatak odasında başlar ve devamında diğer odalarımız duvarlarla çevrilir.
Sonrasında evimizin bulunduğu site duvarlarla çevrilidir.
Evimizin bulunduğu mahalle muhtarlıkları sayesinde yönetim alanı duvarıyla çevrilidir.
Mahalle duvarımızın etrafında semt duvarımız, onun da etrafında ilçe sınırlarının belirlendiği yönetim duvarı vardır.
Bu ilçe duvarının üstündeki duvarsa aidiyet duyduğumuz ve kimliğimizi oluşturan il sınırları duvarı vardır.
İl duvarının da üstünde coğrafi olarak bizi konumladığı bölge duvarı vardır.
En üst katmanda ise kimliğimiz, en büyük aidiyeti hissettiğimiz ülkemizin sınırları olan duvar vardır.
Kaldı ki milli güvenliğimiz açısından ülkemizin Güney Doğu sınırı duvarla çevrilmiştir.
Bu duvar zaman içerisinde doğu sınırımız olan İran, Ermenistan ve Gürcistan’a kadar uzayıp gidecektir.
***
Yaşadığımız yeryüzünü ana aktörleri II. Dünya Savaşı’nın galip devletleridir.
Bu devletlerin sermaye paylaşımlarının etkileri ülkelerin zenginlik ve fakirlik ölçüleri olarak belirlenmiştir.
Kaderimizin olan coğrafyanın duvarları dışındaki devlet dışı aktörler günlük yaşamımızı etkileyecek güce ve kudrete sahiptirler.
Bu düşünce ve güç içinde savaş vermektedirler.
Bu savaşın ana aktörleri çok gibi görünse de, ulus devleti savunanlarla küreselleşme yanlısı duvarları kabul etmeyen aktörler vardır.
Bu bağlamda küreselleşme ve ulus devleti izah edecek olursam:
Ulus ve Egemen devletler,
1648 Westfalya Antlaşması sonrası dünya siyasi sisteminde yerini almıştır.
Bu anlaşmayı tarihçiler modern çağın başlangıcı olarak görmektedirler.
Ulus ve egemen devletler sınırları belirlenmiş, tüketim ve üretimleri milli ve yerli, kendilerine yetebilen ulusal ve bölgesel oyunlar yapan sistemlerdir.
Küreselleşme ve küresel duvarsız dünya,
Thomas Fridman ‘Dünya Düzdür’ kitabında sınırların olmadığı küresel dünyayı küreselleşmeyi üç aşamaya bölmüştür:
1. Amerika kıtasının keşfi,
2. Endüstri devrimi (Buhar makinesi, TV, Bilgisayar),
3. Bilişimin hızlanması.
Fridman bunu ‘Dünya küçükten minicik boyuta çevriliyor.’ diyerek özetlemiştir. Berlin duvarının yıkılmasıyla da ‘Duvarlar aşağıya, pencereler yukarı’ demiştir.
Bu sloganındaki “Duvarlar aşağı”daki kastın sınırların olmadığı bir dünyadır. “Pencereler yukarı” olarak tanımladığı düşünce de bilgisayar işletim sistemindeki dünyaya açılan penceremiz niteliğinde olan “Windows” işletim sistemidir.
Duvarların arasından bu işletim sistemi sayesinde evrene, kâinata açılmamızı betimlemiştir.
Sınırların ve duvarların sahipleri ulus, devlettir.
Lakin küreselleşmenin sahipleri ve öncüleri devlet dışı aktörler, yani sermayedir.
Küreselleşme dediğimiz düşünce paranın dil, din ve milliyeti olmadan dünya üzerinde varlık göstermesi ve devlet dışı aktörü beslemesi pahasına her türlü oyunun mübah olduğu bir sistemdir.
Varlık olarak insan doğan, tüketen ve ölen olmalıdır.
Kurumsal kimlikleri yaşatmaktaki devlet dışı organları beslemek için vardır.
Sınırsız dünya söylemi herkese güzel gelebilir. İstediğini yapabilme, istediğini başarma hissi de güzeldir.
Lakin 2000’li yıllardan itibaren devlet dışı aktörlerin dünya üzerinde küreselleşme ve sermaye hareketleriyle birlikte ulus devlet duvarları yıkılmış zarar görmüştür.
Ülkemiz dahilinde direnç gösteren damarlar, küresel oyunlarla zarar görmüş yerini duvarsız ve kimliksiz oyunculara bırakmıştır.
Fakat paranın küreselleşmesi, sınırların olmaması insan geçişlerini hızlandırmış, terör denilen olgu doğduğu topraklardan gözünü dünyanın küresel şehirlerine, ülkelerine çevirmiş ve eylemler yapmıştır. Bunun sonucunda küresel kimliksiz politikalar terör korkusu yüzünden yerini milli ve yerli sermaye ve politikalara bırakmıştır. Bu da ulus devletlerin günümüz koşullarını da halen daha geçerli olduğunun göstergesidir.
Duvarlar arasında olmak fikri, dünyaya kapalı olmak demek değildir.
Ulus devlet ve kimlikler de “milli ve yerli köprülerle” dış dünyaya açılabilmektedirler.
Bu okuma sonrası kendi duvarlarınızı değerlendiriniz, köprülerinizi inşa ederek hayatı yaşayınız.
Kitap: 26 Mayıs 2017’de vefat eden, Polonya kökenli ABD’li siyaset bilimci Zbingniew Brzezinski’nin “Amerika ve Dünya” isimli kitabını okumanızı öneririm.