Merhaba Aydın, geçtiğimiz yazımda Ege Denizi ve Adalar meselesi üzerine bir giriş yapmıştım. Ege denizine sınır ve ev sahibi bir vilayet olmamız sebebiyle olası herhangi bir gerginlikten en hızlı etkilenecek olan da bizleriz.
Hal böyle olunca Ege denizi ve adalar meselesi Aydın’da yaşayan tüm vatandaşların çok iyi bilmese de konuya vakıf olması gereken önemdedir. Günlük yaşamın zorlukları belki de bizleri ana konularda hep uzak tutmaktadır. Fakat bütünü görerek kendimize hayatın olağan akışı içerisin de anlamlı bir yerde tutabiliriz.
Hikayemizin özü arsız hırsız Yunanistan başbakanı Miçotakis’in hukuksuz istek ve hayalleridir. Ege’de Lozan ve Paris Antlaşmalarını yok hükmünde görerek gayri askeri olması gereken adaları yarın savaşacakmış edasıyla silahlandırmasıdır.
Hal böyle olunca Türk siyaset kurumu, bir süredir dış politika önceliklerini milli güvenlik siyaseti bağlamında Ege ve Suriye eksenine çevirmiştir. Devlet ve millet olarak, enerjinin güvenliği, gıdanın güvenliği, sosyal ve kültürel yaşamın güvenliği gibi konuları düşündüğümüzde devletlerin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenlik algısı politik psikolojide var olan olmazsa olmazdır.
Cumhuriyetin kurucularının toprak kaybetmiş, Osmanlı evladı olduğunu düşündüğümüzde kuruluş asabiyesinin güvenlikçi politikalar üzerine inşa edilmesi normaldir. Devletin birinci önceliği güvenliği ve halkının huzur ve refahıdır.
Güvenlikçi geleneksel bakışa ilave olarak coğrafyamızdaki vuku bulan hadiseler de ister istemez ‘güvenliği’milli siyasetin ana argümanı olduğu hale getirmektedir. Karadeniz’deki Rusya – Ukrayna sorunu, Batı Trakya’da silahlanan Yunanistan ve Ege Adalarının silahlanması önemli hususlardır. Geçtiğimiz ayki Milli Güvenlik Kurulu sonrası yapılan açıklamalarda devlet politikamız ve güncel siyasetimizin bu yönde olduğunun göstergesidir.
Ege Denizi ve Adalar meselesini ‘on iki adalar’ olarak tanımladığımızda Yunanistan’ın ABD desteğiyle Ege adalarında silahlandırması, komşuluğa yakışmayan, savaşı destekleyen adımlardır. Bunlara cevap niteliğinde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli TBMM Grup toplantısında “ABD’nin Yunanistan’ı maşa olarak kullanıp Türkiye’yi stratejik meşguliyet uçurumuna çektiği, yeri gelirse de sıcak bir çatışma ortamına itmeye çalıştığı bir vehim değil, bir şüphe değil, gelişmelerin seyrinden çıkardığımız bir tehdit okumasıdır. Bizim böylesi tehditlere boyun eğecek ne bir devletimiz ne de milletimiz vardır. Yunanistan’ın, ABD’den F-15 ve F-16 savaş uçaklarıyla ilgili talebi, Türkiye’yi kötüleme ısrarı, üstelik gayri askeri statüdeki adaları yoğun olarak silahlandırması barışa değil, kutuplaşmaya ve sonucu silaha açılacak bir sürece davetiyedir. Anadolu coğrafyasının devamı niteliğindeki 12 ada konusu henüz kapanmamış yaramızdır ve 12 ada Türkiye’den haksızca, ayak oyunlarıyla gasp edilmiştir. Bu adaları Çanakkale Boğazı’yla İstanbul’un güvenliğinden ayrı düşünmek imkansızdır.”şeklindeki konuşmasıyla Ege Adalarının silahlanmasının milli güvenliğimize tehdidini dile getirmiştir. Aklı selim her Türk vatandaşı Ege Denizi ve Adalar meselesine milli güvenlik hassasiyetiyle bakmalıdır.
Komşumuz Yunanistan’ın siyasi iradesi, Atina DC’nin işgalcisi Miçotakis, Reuters haber ajansına verdiği röportajda fıtratını yansıtan sözlerle bilinçaltındakileri aktarmıştır. Mülakatında Miçotakis Türkiye – Yunanistanilişkileri üzerine, “Yunanistan, karşılaştığı saldırgan tutuma, revizyonist söylemlere ve egemenlik haklarını ihlal eden eylemlere müsamaha göstermeyecektir. Bence tavrını değiştirmek Türkiye’nin elinde. Saldırgan tutum izleyen taraf hiçbir zaman biz olmadık. Ancak ihtiyaç duyulduğunda kendimizi savunma yeteneğine sahip olduğumuzdan çok eminiz.” diyerek Türkiye’yi sözüm ona olayları kışkırtan uzlaşıdan uzak olan durumuna düşürmek istemiştir. Miçotakis ‘çamur at izi kalsın’ yöntemiyle haksız olduğu pozisyondan üste çıkmanın derdindedir. Olası Türk – Yunan çatışmasına atıfla da “NATO içindeki müttefiklerimiz de bu konuda haklı olduğumuzu ve olaylara başka bir şekilde bakmanın mümkün olmadığını söylediğinde Türkiye şaşırmamalı.”söylemiyle de NATO’nun olası askeri sorunda Yunanistan’ın yanında olacağını ima etmiştir.
Miçotakis okyanus ötesinden aldığı feyizle Yunanistan siyasi iradesini, Atina DC aklıyla yönetmeye çalışmaktadır. Ermenistan ve Azerbaycan arası yaşanan Karabağ Savaşı öncesi batının Paşinyan’a verdiği desteğin sadece söylemde kaldığını hafızasından Miçotakis çıkarmamalıdır. Reelpolitik’te Türkiye NATO’nun en önemli kolu ve Avrupa’nın enerji ve insani güvenliğinde en önemli ülkedir.
Miçotakis “Arsız hırsız, ev sahibini bastırır.” deyimine uygun şekilde Türk ve Türkiye düşmanlığını her alanda dile getirmektedir. Batı Trakya’daki Türk varlığı, Ege Denizi ve Adalar meselesi tarih ve uluslararası hukuk açısından Türkiye ve Türk varlığını kabul etmişken, arsız hırsız Miço hukuk tanımaz haliyle gasp içinde hareket etmektedir.
Yunanistan’ın Ege ve Adalar meselesindeki arsızlığını Batı Trakya bölgesinde de sürdürmektedir. Batı Trakya Türklerinin idari, hukuk, ve eğitim olarak başlıca üç temel sorunu vardır. Atina DC, iç hukuk düzenlemelerini uluslararası antlaşmalardan üstün tutarak Batı Trakya Türklerinin azınlık olarak özerklik haklarını gasp etmektedir. Siyasi katılım ve temsil sorunu da Batı Trakya Türklüğü için önemli problemlerden biridir. Batı Trakya Türklerinin bağımsız milletvekili seçilmelerinin yolunu kapatmak için %3 barajı vardır.
Müslüman Türklerin yaşadığı iller, kaza ve köyler nüfus yoğunluğu Yunanlılar lehinde olacak şekilde, Ortodoks Hıristiyanların yaşadığı illerle, kazalarla ve köylerle birleştirilerek, Türklerin Vali, Belediye Başkanı, Nahiye Müdürü olmaları ve seçilmeleri engellenmiştir.
Batı Trakya Türklerinin sivil toplum kuruluşları marifetiyle sosyal örgütlenme problemleri vardır. “Türk”, “Batı” ve “Azınlık” terimleri bulunan derneklerin kurulmasına Yunan Mahkemeleri tarafından izin verilmemektedir.
Ancak “Pomak” ve “Çingene” adıyla dernek veya kültür evlerinin açılmasına İskeçe ve Gümülcine’de izin verilmekte, Yunan devletince maddi ve manevi olarak desteklenmekte ve hatta teşvik edilmektedir.
Bir diğer önemli konu Müftülükler sorunudur. Yunanistan Türklerinin dini özerkliği de gasp edilmiştir. 1985 yılından bu yana Yunan Hükümeti, Lozan’ın ilgili maddelerini ihlal ederek müftüleri doğrudan kendisi atamaktadır.
Arsız hırsız Miço Ege Denizi ve Adalar meselesinden arsızca hak talebini bırakıp Yunanistan’ın asli unsuru olan Batı Trakya Türklerinin varlığını kabul edip haklarını teslim etmelidir. Ege Denizi, Adalar meselesi, Batı Trakya ve Doğu Akdeniz’deki gerilimli hamleleri hiçbir soruna çözüm değildir.
Yukarıdaki ham bilgiler ışığında Yunanistan’ın Ege ve Denizi ve Batı Trakya üzerinden Türkiye ve Türk düşmanlığı yaptığı aşikardır. Bu vesileyle Ege ve Adar meselesinde hakkımız sonuna kadar korumalıyız. Şayet Yunan siyaset kurumu hızını alamaz askeri bir çatışma ortamına geçerse de İzmir de denize döküldüğü günü unutmadan hareket etmelidir.
Kitap: Ege sorunu ve Adalar meselesini soru-cevap şeklinde işleyen Emekli Tümamiral Cihat Yaycı’nın ‘’Yunanistan Talepleri (Ege Sorunları) Soru ve Cevaplarla’’ adlı eserinin okumanızı tavsiye ederim.
Kalın Sağlıcakla…