Uzunca bir süre sonrası buluşacak olan Anastasiadis ve Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın gündeminin yoğun olduğu aşikardır. Ersin Tatar hükümetiyle birlikte gündeme oturan Maraş, hidrokarbon konusu gibi mühim meseleler masada olacağı düşünülmektedir. Crans Montana’da zirve yapan müzakere sürecinin sonuçsuz kalması sonrası yarın yapılacak görüşmeye pek bir anlam yüklememek de gerekmektedir. Federasyon tezinin bitişi, kadife ayrılık söylemlerinin konuşulduğu, Yunan Başbakanı’nın Türk askerine işgalci dediği bir dönemde görünen köy kılavuz istemez misali sonuç ortadadır.
***
Rum Yönetimiyle müzakere edilen Federasyon modelli çözüm fikrinin bırakılması, Kuzey Kıbrıs’ın siyasi coğrafyadaki konumu ve bağımsız halini avantaja çevirerek Kıbrıs Türkü için çözüm aranmalıdır diyorum. Benim yazmaktan bıkmadığım gibi Kuzey Kıbrıs müzakere heyeti de, federasyon modelli birleşme üzerine kurulan çözüm fikrini usanmadan savunmaktadır. Sonuç, devlet dışı aktör tabir edebileceğimiz bir firma üzerinden telefonların iki tarafta kullanılması kazanım olarak nitelendirilebilir. Büyük resimde ise bir arpa boyu yol kat edilmemiştir.
***
1974 sonrası günümüze kadar gelen süreçte dünya siyasetini özetleyen kelime ‘sürat’ olmalıdır. Değişim ve sürat kontrolsüz bir şekilde bizleri kendi hızıyla sistemli bir şekilde değiştirmektedir. Değişmeyen siyasi organizasyonları da sistem dışına hızlı bir şekilde itmektedir. İtilen bir lider de olabilir, oyun dışında masada yeri olmayan pastadan pay almayacak bir devlet de olabilir. Alışılmış dış politika yaklaşımları günümüzde çağ dışı kalmış bir süreç olarak değerlendirilebilir. Güncel dış politikada çatışmalar, barışmalar, ayrılmalar ve birleşmeler birbiri ardına gelmektedir. Küreselleşme süreciyle birlikte dünyanın giderek daha entegre bir yapıya bürünmesi kaçınılmazdır. Eğer Kıbrıs sorunu ve müzakere sürecini değerlendirmek, gelecek için plan ve strateji belirlemek istiyorsak Akdeniz’de yaşayan lakin siyaset okumalarını Ortadoğu eksenli, güvenlik ve savaş bakışıyla çok uluslu bir denklemden geçirerek belirlemeliyiz. Çünkü müzakere sürecinin tarihsel kronolojisini ve sonuçlarını bilmemizin yanında, güncel konu olan hidrokarbon sorunu, rol almak isteyen devletlerin kimlikleri, dini inanışları ve devlet dışı aktörler diyebileceğimiz çok uluslu arama yapan şirket ve aileleri de iyi irdelemeliyiz. Popüler haliyle büyük resmi iyi görmeli ve okumalıyız. Duygusal bağ yerine analitik zekâyla çözüme gitmeliyiz.
***
Uluslararası ilişkiler biliminin ana akımlarından biri olan klasik realistlere göre dünya düzeni bilardo modeline göre işliyordu. Masanın başında oyunu oynayanlar büyük devletleri, masada birbiriyle çarpışan, yakınlaşan, uzaklaşan bilardo topları da devletleri betimliyor. Çalışma düzeni çok basit: Devletlerin çıkarı ve birbiriyle ne kadar çok temas etmeleri. Merkezde olan devlet sistemine karşı neo-realistlerin ürettikleri devlet dışı aktörleri betimledikleri ‘örümcek ağı’ modeli de süreç içerisinde devletin rolünün devlet dışı aktörlere geçtiğini ifade ediyor. Karşılıklı bağımlılığın geçerli olduğu bu yeni sistem tıpkı örümcek ağı gibi iç içe geçmiştir.
Bu bakış ve mantıkla, Doğu Akdeniz güç mücadelesinde adı geçen devletlere ilave olarak devlet dışı aktörler diye tabir ettiğimiz çok uluslu şirketler ve dini değerler örümcek ağı gibi birbirine bağımlı ve bağlıdır. Bu bakışla çözüm diye tabir edeceğimiz sistemin içinde kalmak için analitik zekayla bir yol izlenmelidir. Çözüm farklı görüş ve düşünceyi dinlemek okumak ve eyleme geçmekle gelecektir.