Hiç düşündünüz mü, bir ülkeyi toplumu bireyi diri ve canlı tutan nedir diye. Birey, toplum ve ülke gündemi neden sıradanlaşır? Önemsiz ve işlevsiz olduğu için midir, yoksa amaç gaye ve hedefleri olmadığı için midir? Düşünsenize ülkeniz dünya siyasi gündeminin en uzun soluklu anlaşmazlık konusu olsun. Birleşmiş Milletler’in gündeminde en uzun süre yer eden siyasi konu olsun. İzolasyonlara rağmen 100’ün üzerinde ülkeden öğrencisi, en az Avrupa Birliği üyesi komşusu kadar otel ve yatak sayısı olan 12 aya yayılmış bir turizmi olsun. Yasama, yürütme ve yargı sistemi ile devleti işlesin. Tüm bunlara ilave olarak Ortadoğu ve Doğu Akdeniz siyaseti için mihenk taşı, deniz ikmal yolları ve enerji yataklarının bir iskelesi görevi olan ya da olabilecek olan bir ülkeyiz. Peki gündemi taradığımızda neler karşımıza çıkıyor? Cumhuriyet Meclisi’nde söz alan milletvekilleri ve konu başlıklarını sıralayalım:
Şahali: ‘’Balıkçılık en önemli konu, fakat uzun süredir ihmale uğradı.” Tatar: “Ülkemizin en önemli sermayesi insan kalitesidir.” Oğuz: “Sanayideki sorunlar görmezden geliniyor.” Ataoğlu: “Çevre bilincini arttırmaya çalışıyoruz.” Sucuoğlu: “Taş ocakları çevre kirliliğinin başlıca sebebi.” gibi siyaset kurumun birbirinden değerli figürleri konuşmaktadırlar.
Ada ülkesi olarak biz halen daha denizlerimizde balıkçılık sorunlarını konuşuyorsak, biz halen daha genç gelişmiş nüfusumuzun değer ve kıymetini bildiğimizi söylüyor ve onları çalıştıramıyorsak, endüstri 4.0’ün konuşulduğu dünyada sanayideki sorunları görmezden geliyoruz diyorsak, yeşil adamız Kıbrıs’ın yeşilinin kıymetini bilmediğimizi ifade eder haliyle çevre bilinci vurgusu yapıyorsak, yeşili katleden taş ocaklarını ve çevreye verdiği zararı tespit ve önleme yerine kürsüden dile getiriyorsak, vay bu ülkenin ve bizim halimize.
Peki ya komşumuz Rum yönetimi ve siyaset kurumu gündem belirleme ve gündem olmada, oyunda aktif rol almada ne durumda diye baktığımızda karşımıza Rum sözcü Prodromos Prodromu’nun geçtiğimiz Pazar Amman’da gerçekleşen Güney Kıbrıs – Yunanistan – Ürdün üçlü zirvesi ve sonrası değerlendirmeleri karşımıza çıkıyor. Sözcü Prodromu: “Kıbrıs sorununda dayanaklar yaratabilecek bütün güçlere yatırım yapıyoruz.” diyor. Rum sözcünün bu ifadesiyle çok taraflı bir dış politikayı mekik diplomasi yöntemiyle yürüttükleri anlaşılıyor. Güney yönetiminin ülke ekonomisi adına ve edilgen değil de etken bir devlet gibi siyasi coğrafyamızın kanayan yaralarından olan Irak’ın yeniden imar çalışmalarında rol aldıkları da ortaya çıkıyor. Güney siyaset kurumu parametrelerini reel politik kurallar üzerine inşa ederek, yaşamın ve sürecin içerisinde Güney Kıbrıs halkı için proaktif bir siyasetle gündemde ve yaşamın içinde yer ediniyorlar.
Peki Kuzey Kıbrıs’ta umutların canlanması, coğrafyadaki siyaset içerisinde aktif rol almamız, suni gündemler değil de reel politik kurallara uygun gündemlerimizin olması için ‘yeni bir hikâye’ye mi ihtiyacımız vardır? Siyaset kurumunun değerli seçilmişleri ve atanmışları bir an önce Kıbrıs Türküne umut olacak yeni söylem ve eylemlerle kamuoyunda yerini almalıdırlar.