Olayların içinde olduğumuzda, konuyu veya vuku bulan hadiseyi tam manası ile idrak edemeyebiliriz. Siyasi coğrafyamız ve komşu ülkelerde beden bulan çatışma alanları için de bu görüş geçerli olabilir. İçinde bulunduğumuz durumu kavrayabilmek ve bu konuların neresinde olduğumuzu bilip kendimizi konumlayabilmek için büyük resmi görmeye çalışmalıyız. Büyük resmi görebilirsek siyasi coğrafyamızda siyaset yapıcı olarak rol alabilir; kurgulanmadan konuyu izleyebilir; bitmeyen çıkarlarımız ve menfaatlerimiz için yeni pozisyon belirler ya da mevcuttu korumak için pozisyon alırız. Lefkoşa’dan ya da Ankara’dan ufuk ötesi bir analitik zekâ ile durumu gözlemleyip analiz etmeliyiz.
***
Bu bağlamda siyasi coğrafyamızdaki ‘Kaşıkçı cinayeti’, ‘Paris ve Brüksel’deki Sarı Yelek gösterileri’, ‘Karadeniz’de KERÇ Boğaz’ı bölgesinde Rusya ve Ukrayna’nın gerginliği’, ‘Güneyimizde ABD’li birliklerle PKK’nın Suriye kolu YPG’nin devriye atması’ gibi gündemimizin ana konularını göz önünde bulundurmalıyız. Analitik zekâyla düşünen ve analiz eden birey ‘neden, niçin’ gibi sorulara cevap arayarak mantık yoluyla konuları yorumlamalıdır.
***
Geçtiğimiz zaman diliminde İstanbul’da Suriye’nin geleceği için yapılan konferans sonrası Paris’in karışması, Kerç Boğazı’nda Rusya-Ukrayna arasında yaşanan gerginlik ve Türkiye’nin PKK’nın Suriye kolu olarak nitelendirdiği ve terör listesinde yer verdiği YPG ile poz veren sözde müttefikimiz ABD’nin faaliyetleri analitik bir zekâ ile değerlendirilmelidir. Bunlar varsayım ve tesadüf de olabilir. Aşkın tesadüfü sevdiği gibi dış politika yapıcıları ve vuku bulan olaylar da tesadüfü sevebilir. Fakat siyasi coğrafyamız ve ülkemizi ilgilendiren bu önemli konuları kavrayabilmek için büyük resmi görmemiz gerek.
***
Peki bu resimde biz neredeyiz?
Konumumuz savunma pozisyonunda mı; gardını kaldırmış saldırı mı; yoksa bakan ama görmeyen bir durum mu?
***
Kıbrıs’ın tekrar güncel dış politika konusu olması, hidrokarbon yatakları için midir, yoksa yukarıda saydığımız varsayım üzerine olan konularda “istihbarat adası”, “dış operasyonlar merkezi” olma konumundan dolayı mıdır ki hidrokarbon yatakları üzerinden savaş ve kaostan beslenen devletlerin dış politika gündemine girmiştir?
Hepsi merakla cevaplanması gereken konulardır.
ABD ve İngiltere’nin istihbarat ve özel operasyon birliklerinin Güney Kıbrıs’ta var olduğunu düşündüğümüzde Kıbrıs adasının ve Kuzey Kıbrıs’ın öneminin sadece hidrokarbon yataklarından ibaret olmadığı aşikardır. (İngiliz Üsleri Ağratur ve Dikelya)
***
Durum böyle olunca 2. Cihan Harbi sonrası Ortadoğu’daki en büyük harita ve sınır değişimleri için fırsat kollandığı bu günlerde biz neyle meşgulüz: Federasyon mu? Tanınma mı? İç çekişmeler mi? İdeolojik ihtiras ve hırslar mı?
Sonuç olarak Kuzey Kıbrıs siyaset kurumu temsilcileri garantör ülke ve anavatanımız Türkiye ile birbirine bağlı iki devlet bir millet mantığı ile dış politika siyasetini belirlemeli, KKTC’nin jeopolitik pozisyonunun verdiği avantaj ile şimdiki halinden daha ileri bir seviyede olması için çalışılmalıdır. Unutulmamalıdır ki ‘elin iyisi bizim kötümüzden daha kötüdür.’