İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

147-Deniz Hakimiyeti 08.11.2018

Siyasi coğrafyaların konumu, büyüklüğü, iklimi, deniz ve gölleri o coğrafyanın jeopolitik özelliklerini oluşturur. Ülkelerin dış politikasını etkileyen ana argüman jeopolitik kazanımlarıdır. Ülkemiz doğu ile batı siyasi coğrafyası arasında doğal bir köprüdür. Bu doğal yapısına ek olarak da inşa edilen köprüler, yollar ve havalimanları jeopolitiğine değer katmaktadır. Türkiye, Avrupa ile Ortadoğu arasında siyasi varlığıyla da Avrupa için doğal bir ileri karakol ve tampon ülke konumundadır. Ortadoğu ateş çemberinin Avrupa ülkelerine sıçramaması için insani yardım kamplarıyla Türkiye, jeopolitiğinin sorumluluk ve yükünü en iyi taşıyan ülkedir. Konumunun verdiği avantajları ve köklü devlet gelenekleriyle garantör ülkemiz Türkiye, Doğu Akdeniz deniz hakimiyet alanında da hem kendi kıta sahanlığını hem de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’nin deniz sahalarını koruyarak, deniz hakimiyeti ve Doğu Akdeniz jeopolitiğinde ‘ben de varım’ demektedir. Deniz dibi araştırmaları ve sonrası tespit edilen zenginlikler dünyadaki jeopolitik kavganın ana argümanlarıdır.

***

Doğu Akdeniz deniz hakimiyeti günümüz siyasi jeopolitikası için vazgeçilmez bir mücadele alanıdır. Kıbrıs üzerinden yapılan bu mücadelede olması gereken iki taraf ülke Güney Kıbrıs ve KKTC’dir. Fakat yarım asrı aşan bir süredir hakları gasp edilen KKTC’nin bu mücadelede sadece yanında garantör ülkesi Türkiye var. Karşı tarafta ise Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’nin partner ülkeleri Yunanistan, Mısır, Fransa, İsrail ve görünmez el niteliğinde okyanus ötesinin yüzölçümü büyük devleti Amerika var. Türkiye tarih boyunca dünya siyasetindeki ana ülkelerle görünür/görünmez alanlarda çarpışmış ve günümüz güçlü Cumhuriyet Türkiyesi’ni inşa ederek bu günlere gelmiştir. Şu anki siyasi yapı itibari ile de Kıbrıs Türkü’nün ve kendi uluslararası hukuktan kaynaklanan kazanımları içinde her türlü mücadeleye hazır edilgen değil etken bir ülkedir.

***

Türkiye ve KKTC siyasi temsilcileri her ortamda Kıbrıs adasının ve Doğu Akdeniz’in zenginlikleri için Kıbrıs Türkü ve Rumları’nın çözüm sonrası ortak zenginliği olmalıdır demektedir. Bu beyana karşılık Rum yönetimi ne yapmaktadır? Hidrokarbon tespiti ve sondajı için Batı devletleri temsilcileriyle anlaşmalar yaparak zenginliklerin tek sahibi gibi Kıbrıs Türkü’nü ve Türkiye’yi yok saymaktadır. Bunlara ilaveten de barışın umutla beklendiği Kıbrıs adasında “Nemesis” adını verdiği askeri tatbikata ABD, İngiltere, Fransa, Yunanistan’ı aktif katılımcı; Mısır, Ürdün ve İtalya’yı da gözlemci yaparak Doğu Akdeniz’de varlığını sürdürmeyi hayal etmektedir.

Bu bağlamda Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde Burgazada Korveti’nin Kabul ve Aydınreis Denizaltısı’nın İlk Kaynak Töreni’nde yaptığı konuşmada, “Türkiye’yi adeta denize ayak basamayacak hâle getirmeyi amaçlayan çabalara asla izin vermeyeceğiz. Aynı şekilde, Doğu Akdeniz’deki doğal kaynakların, ülkemiz ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti dışlanarak, adeta gasp edilmesine yönelik girişimleri kesinlikle kabul etmeyeceğiz.” demiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasının devamında “Suriye’deki teröristlere nasıl günlerini gösterdiysek denizlerdeki haydutlara da meydanı bırakmayacağız.” şeklinde açıklamasıyla uluslararası hukuktan doğan hakların sonuna kadar savunulacağını belirtmiştir. Bu beyan ve genel açıklamalar şunu göstermektedir: Doğu Akdeniz zenginliklerinin kontrol edilmesi KKTC ve Türkiye olmadan imkansızdır.