Merhaba Aydın, Sonbahar’ın ilk ayı bir Eylül’e daha birlikte kavuştuk. Saat, gün, hafta ve aylar derken ömür çizgimiz hızlı bir şekilde yol almaktadır. Kimine göre bir yaş daha alıyoruz, kimine göre yaşlanıyoruz. Yaşama nasıl ve nereden baktığımızla alakalı olarak ömür hızla akıp gitmektedir.
Yazılarımda kendime dersler ve bir nevi de kendi tecrübe ve derslerimden kabul buyurursanız sizlere de okuma deslere aktarmaktayım.
Birazdan okuyacağınız hikaye sonrası -statü satın alma- ve gerçek statü arasında konuşalım.
Diderot Etkisi: Neden İhtiyacımız Olmayan Şeyleri İstiyoruz?
18. yüzyılda Fransa’da yaşamış aydınlanma çağı filozoflarından Denis Diderot‘un (1713-1784), çok fazla borcu birikir. Bunu duyan Rus İmparatoriçesi Katerina, Diderot’un kütüphanesini satın alır, Diderot’ya 25 yıllık maaşını peşin öder ve kütüphaneyi kendisine tekrar hediye eder.
Artık Diderot, bütün borçlarından kurtulmuş, rahatlamış ve bir servete sahip olmuştur. Bir gün bir arkadaşı ona kadife bir sabahlık hediye eder. (Bazı rivayetlere göre ise kendisi almıştır.)
Filozof sabahlığıyla çalışma masasında şevkle çalışırken, birden bire yeni ve gösterişli sabahlığı ile çalışma masasının hiç uyuşmadığını düşünür. Ve işte her ne olursa, bundan sonra olur. Derhal, çalışma masasını değiştirip harika bir çalışma masası alır.
Artık sabahlık ve çalışma masası uyumludur. Fakat o da ne? Yerdeki eski halı, sabahlığına ve çalışma masasına yakışmıyor. Hemen servetine ve kendisine yakışacak bir halı alır.
Aynı şekilde; evin koltukları, sandalyeleri, masaları, dolapları, duvar resimleri, duvar halısı, oda süslemeleri Diderot’u rahatsız etmeye başlar ve evin bütün eşyalarını değiştirir. Durumu anlaması fazla zaman almaz. Hırslarından dolayı başladığı noktaya dönmüştür.
Bunun üzerine, meşhur eseri “Eski Sabahlığım İçin Pişmanlık” adlı yazısı ortaya çıkar. Diderot, bu olayların ardından şu meşhur sözleri söyler: “Eski sabahlığımın efendisi iken yenisinin kölesi oldum.”
Her satın alma kararının yenisini tetikleyerek başka bir şeyin daha satın alınmasına yol açtığı tüketim çılgınlığına “Diderot Etkisi” denir.
Hikayeden de anladığımız üzere, filozoflar da zaman mekan farketmeksizin dönem dönem -statü satın alma- yarışına düşmüşlerdir. Bu satın alma tutkusu ve anlam bulma hikayesi, başladığı yere dönene kadar fark edilmeden sürüp gitmektedir. 18. Yüzyıl aydınlanma çağı filozofu olan Denis Diderot’un hikayesi de statü satın alma ile itibar elde etme kısır döngüsüne çok büyük bir örnektedir. Bakıldığın da emeği ve çalışmaları kıymetli bir el tarafından görüldüğün de 25 yıllık maaşı bir günde alan bir statüdedir. Lakin sonrasında bir sabahlıkla başlayan değişim kendisini yokluk haline başa geri döndürmüştür.
Hikayemizden yola çıktığımızda birey olarak bizler -statü satın alma- çıkmazının hangi evresindeyiz. Aklımız bilgimiz ve görgümüz veyahutta sanatımızın kazandırdığı statüyü başka birilerinin ticari bir meta olarak ürettiği suni objelerde aramak ne kadar akıl işidir.
Sosyal, siyasal ve ticari çevremize baktığımız da gün içinde tepeden tırnağa ilan panosu gibi dolaşan bir sürü güruhla karşılaşıyoruz. Kendine güveni para verip ilan panosu gibi taşıdığı, logo ve marka isminde bulan koca koca bireyler.
Hiç düşündük mü aldığımız, tükettiğimiz, giydiğimiz hangi ürün ve obje gerçekten ihtiyaçımızdır. Bu sorunun cevabını bulabilmemiz için de Amerikalı psikolog Abraham Maslow’un -Maslow teorisi- olarak anılan Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi bize yol haritası olabilir. Ben şahsi olarak bir ürün veyahut bir obje ile alım sürecinde zihinsel karmaşa yaşadığım da kendi fikrim olan -amaca hizmet etmeyen her şey yüktür- mantığıyla olayı değerlendiriyorum. Örnek olarak bir saat; zaman tarih ve alarm olarak kullanılan bir objedir, pırlanta taşlar veyahut çok özel metal ve cam aksamının olmasına gerek yoktur. Amacı zaman tarih ve alarmdır.
Sizler de böyle değerlendirirseniz bir sürü gerekesi statü için alınmış suni ticari metalarla sarıldığınızı görürsünüz.
İçinden geçtiğimiz çağ tüketme ve anlamsız harcama çağıdır. Kısa az ve öz olan ömrümüzde statü tanımımız elbetteki bizleri ilgilendirir ve nasıl istersek öyle yaşarız lakin yeni nesil ve dijitalleşmeye satın alınan statüler pek bir anlam ifade etmemektedir. Sade israf ve gereksiz harcamadır.
Kalın sağlıcakla…
Kitap: Mümin Sekman’ın ‘’Her şey seninle başlar’’ adlı eserini okumanızı öneririm.