Merhaba Aydın,
Ağustos sayımızda tekrar sizlerle olmanın mutluluğuyla yazmaya başlamak çok güzel…
Umarım Temmuz ayımız güzel ve huzurla bitmiştir.
Umarım Temmuz ayındaki bireysel yaşamımız ve toplum hayatımız için önemli olan olayları hafızamızı tazelemesi veya bir daha yaşanmaması düşüncesiyle kutlamış, yad etmiş veya anmışsınızdır.
Ağustos ayı da en az Temmuz ayı kadar önemi olan bir aydır:
Kurtuluş Savaşı kahramanlarımızı anacağımız,
Kuruluş asabiyemizi hatırlayacağımız,
Coğrafyadaki varlığımızın ve önemimizin ortaya koyulacağı,
Özgürlüğümüzün ve istikbalimizi kazandığımız aydır.
30 Ağustos 1922’de başlayan ve Yunan ordusunun İzmir’den denize dökülesiyle sonuçlanan Büyük Taarruz’u andığımız Milli Bayramımızdır, 30 Ağustos Zafer Bayramı…
30 Ağustos, ilelebet Başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının kahramanlıklarıyla kazandığı mücadelemizin sembol tarihlerindendir.
30 Ağustos, Kurtuluş Savaşımız sonrası kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinin “Kuruluş İrade”sinin saklı olduğu tarih ve şuurdur.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin siyasi coğrafyamızda ve diyalog içinde olduğumuz devletlerden farklıdır kuruluş asabiyesidir…
Uluslararası aktörlerin cetvelle çizdiği bir uydu devlet değildir.
Kuruluş karakteri asabiyesi ve kurucu dinamikleri vardır.
Günümüzde güçlü ve uluslararası alanda baş aktör olan devletler kuruluş iradeleri olan devletlerdir.
Bir yıl önce, Anadolu coğrafyasını bir asır önce yıkmak ve almak için uğraşan, haçlı ordularının post modern zihniyetlerinin saldırısıyla devletimiz ve milletimiz istila edilmek istenmiştir. Bu üst akılın yönettiği haçlı saldırısı kurucu irademizin gücü ve kurucu asabiyenin sağlam karakteri sayesinde bertaraf edilmiştir.
Sonrasında devletimiz yeniden yapılanmaya gitmiştir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle devletimizin eli güçlendirilmiştir. Devletimiz, 50-100 yıllık planlarla içimize sızan, bizden görünüp de bizden olmayan, ruhunu ve şahsını şeytana satmış güruhlardan temizlenmeli ve çağın gereksinimlerine uygun bir şekilde tekrar organize olmalıdır.
Bu faaliyet sırasında 30 Ağustos kurtuluş ruhu şimdi de Cumhuriyetimizi ve devletimizi kuran irade ruhuyla beden bularak yapılmalıdır.
Unutulmamalıdır ki “Birey fani, Devlet baki!”dir.
Geçmiş yazılarımda okumanız için önerdiğim Prof. Dr. Emin Işık hocamızın “Devleti Kuran İrade” isimli kitabından esinlenerek kaleme aldığım bir yazıyla yukarıdaki özeti detaylandırmak istiyorum.
Devleti Kuran İrade
Türk Devleti üç büyük müesseseden kuvvet alarak kurulmuş ve yükselmiştir. Bu üç büyük müessese: Ordu, Medrese ve Tekke’dir.
Kuruluş bu üç büyük müessesenin biraraya gelmesi ve gayretiyle olmuştur.
Ordu, nizam ve otoriteyi; Medrese, din ve ilmi; Tekke ise ahlakı ve halk eğitimini temsil ediyordu.
Ordu askerleri, devlet ve idare adamlarını; Medrese münevver kadroları; Tekke de geniş halk yığınlarını eğitmeye şuurlandırmayı ve devletin gayesini yöneltmeye çalışıyordu.
Devletimizin kuruluşunda Osman ve Orhan Gazilerin, Yıldırımlarla Muratların, ne kadar emeği ve hissesi varsa, Mevlâna ve Yunusların, Hacı Bayram ve Akşemsettinlerin de o kadar hissesi vardır.
Bu öyle bir büyük devlettir ki, serhattaki akıncıdan köy imamına kadar tüm milletin el ve gönül birliğiyle meydana gelmiştir.
Bu yapı ve kutsallık üzerine kurulan büyük Türk devletleri sırayla, asırlarca yaşamış ve hüküm sürmüştür.
Günümüzde en büyük ve modern iradesi de Türkiye Cumhuriyeti devletidir.
Dünden bugüne ordu, medrese ve tekkenin millete yansıttığı değer yumağıyla milletin aynası olan devlet, çağlara ve zamana ayak uydurmuş muasır ve güçlü devletlere eş olmuştur.
Günümüzdeki iradesi ordusu, okulları ve din işleri dün olduğu gibi milletini, devlet adamını, esnafını, eğitimcisini, kamu görevlisini ve sosyal yaşamdaki aile yapısını, örf adet ve ananesini şekillendirmiş ve Türk Devletini milletin aynası gibi yapılandırarak güçlü kılmıştır.
Bu değerler bütünüyle zaman içinde yoğrulan devlet, ayakta kalmış ve milletin iradesini gözü gibi koruyarak yüceltmiştir.
Yeni dünya düzeninde ve yeni dünyada hangi rejim şekli olursa olsun, milletin iradesinden ve değerinden beslenmeyen yönetim şekli, yok olmaya, tarihe kötü ve kara bir şekilde geçmeye mahkumdur.
Büyük devletin gücü milletinin sayısı ile değil, devlet iradesinin gücü ile belirlenir. Bu güç de milletten aldığı ruh ve heyecan değerlerinin yumağıdır.
Günümüze geldiğimizde ‘millet iradesi’ denilen kavram bazı değerlerle yer değiştirmiş, hayatın ve geçimin gerekleri bu iradeyi suni sürelerde belirlemiştir.
Bu sürelerde milletin aynası olduğunu sanan yapı ve kuvvetler zaman zaman devlet iradesinde yer almıştır.
Değerleri şekillendiren ordu, medrese ve tekke ile oynanmış dünden bugüne, bugünden yarına değerleri aktaracak ve değerlere değer katarak zamana bağlayacak kurumlarla oynanılmış, yıpratılmış ve bu büyük devletlere yön vermiş, şekil vermiş, dünya üzerinde mertlik olmuş, yapılar çökertilmek istenmektedir.
Bu süreçte milletin sessizliği ve sükûneti, yüzyıllardır günümüze kadar taşınan iradesinin gücü ve güvenindendir.
Onun için hangi güç ve kudret ile suni sürelerde devlet iradesini zapt eden kişiler ve kurumlar, gerçek güçlerini ve duygularını millet ve devlet iradesinden almadıkları için geldikleri gibi gitmeye, sabah rüzgârında savrulmaya mahkûmdurlar.
Bu süreçte millete düşen en önemli görev ise, dünden bugüne değerlerine sahip çıkmak ve o değerler çerçevesinde birey olarak kendisini, ailesini, sosyal ve iş yaşamını şekillendirmek ve gücünü aldığı değerlere dört elle sarılmaktır.
Mevcut hayatımızda yaşadığımız düzeni dün olduğu gibi korumak, değerler bütününe sahip çıkmak ve zamana göre geçmişten aldığı değer ve duygu ile geleceğe yorumlamak ve işe koyulmak gerekmektedir.
Her vatandaş, günümüzün suni ve gündelik yaşamındaki duyguları ve düşünceleri değerleriyle korumalı, geleceğini geçmiş gücü ile güçlendirmeli ve yaşamı hak ettiği seviyede devletinin büyüklüğü ve kudreti ile yaşamalıdır.
Onu içindir ki “Devleti yaşat ki, millet yaşasın!”
Ülkemiz 15 Temmuz haçlı saldırısı sonrası yeniden organize olmaktadır.
Yukarıda Prof. Dr. Emin Işık hocamızdan feyiz aldığım ve sizlere aktardığım şekliyle geleceğe gidebilmemiz için bugünümüzü kurgulamalıyız. Kurucu iradenin karakterinden ve yapısından ayrılmadan yeniden organize olmalıyız.
Değer ve derinliği olmayan tüm yapılar, kaideler ve sistemler çökmeye mahkumdur…
Kitap: 7 Eylül 1916 İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu döneminde doğan, 25 Temmuz 2016 Ankara, Türkiye Cumhuriyeti devletinde vefat eden Kırım Türk’ü tarihçi rahmetli Halil İnalcık hocamızın “Kuruluş ve İmparatorluk Sürecinde Osmanlı – Devlet, Kanun, Diplomasi” adlı eserini okumanızı tavsiye ediyorum.