Kıbrıs sorunu ve müzakere süreci son zamanlardaki en fazla kimliğin ve kurumun yorum yaptığı, ulu orta bilgili-bilgisiz yorumlarla değerlendirildiği bir sürece girmiştir. New York görüşmelerinin ardından Birlemiş Milletler memuru Eide’nin adaya gelmesi ve 28 Haziran’da Kıbrıs konferansı niteliğindeki görüşmelerin yapılacağı İsviçre’nin Crans-Montana bölgesi belirlendikten sonra sorun ve müzakere süreciyle ilgili lakırdılar kervanına çok kişi katılmıştır. Kuzey Kıbrıs için müzakere sürecini yöneten Saray ve kabinesindeki lakırdı kervanına son olarak katılan Cumhurbaşkanlığı Siyasi İşler ve Tarih Danışmanı Meltem Onurkan Samani’dir. Samani, katıldığı televizyon programında “Güney Kıbrıs’ın eğitim sistemi, iki toplum arasında, güvensizliğin özellikle Kıbrıslı Türkleri, Türkiye’yi ve Türk askerini şeytanlaştırma yönünde olmuştur.” diyerek Saray kabinesi içerisindeki en real-politik yaklaşımla Güney Kıbrıs’ın ve halkının çözüme ve birlikte yaşama düşüncesine ne kadar uzak olduğunu belirtmiştir. Saray kabinesinden sözcü Burcu da sessizliğini bozarak Rum tarafının daha Crans-Montana’ya gitmeden yaklaşımının yanlış olduğunu belirtmek için “Crans-Montana’da olumlu sonuca varılabilmesi için herkesin varılan mutabakatlara saygı göstermesi kaçınılmazdır.” demiştir. Saray kabinesinden yapılan bu iki açıklama lakırdıdan öteye real-politik bir yaklaşımla yapılmış doğru yorumlardır. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın seçildiği günden itibaren yürüttüğü süreçte gelinen nokta, komşunun lideri Anastasiadis’in süreci kendi menfaatine yönlendirmesi ve kazanımları masadan almasıyla Sayın Akıncı’nın kamuda ve müzakere sürecini takip eden basın ve taraflar gözünde oyundan düştüğü gözlemlenmiştir. Çünkü kamuda ve devlette karşılığı olan kişiler az ve öz konuşup konuştuğunun da arkadasında olmalıdır. Olamadığı zaman kamudan ödenen danışmanların devreye girmesiyle karşılığı tekrar tesis edilmek için uğraşılmaktadır.
***
Yukarıda özetlediğim şekliyle Kuzey Kıbrıs müzakere heyetinin 28’inde başlayacak olan Crans-Montana görüşmelerinden pek bir umut kâr olmadığı görünmektedir. Geçen yazılarımda da sorunun bu kadar hızlı bir şekilde oldu bittiye gelmemesi gerektiğini yazmıştım. Ne oldu? da Hangi düşünce tekrar bir konferans yolunu taraflara açtı?
Bu süreçte Yunanistan’ın tavrı ve yaklaşımı önümüzdeki günlerde sorunun çözümüne dönük bir sonuç çıkmayacağı için Crans-Montana’ya gitmeme şeklindeyse, İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi de çözüm yolunda askeri üslerden toprak bırakabileceklerini söylemekteyse, ABD’nin Kıbrıs Büyükelçisi müzakerelerde Türkiye’yi telkinde bulunur sözlerle yorum yapanlar kervanına geldiyse, Kıbrıs sorunu üzerinden çözümden çok başka hesapların savaş verdiği düşüncesi net bir şekilde ortadadır. BM memuru Eide’nin tutarsız yaklaşımı, bireysel bir ajandası olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
***
Memur Eide üzerinden BM’nin gizli ajandasını düşünerek hızlandırdığı konferans sürecinden bir şey çıkmayacağı aşikardır. BM, küresel sermaye ve üst aklının isteğiyle Temmuz ayı içerisinde faaliyete geçecek hidrokarbon araştırmaları öncesi müzakerelerin başlamasını ve kadife bir ayrılıkla masanın dağılmasını istemektedir. Kıbrıs Türk tarafı siyaset yapıcıları büyük fotoğrafı iyi okumalıdırlar ve bu okuma doğrultusunda milli bir siyasetle süreci tamamlamalıdırlar.