Merhaba İn Aydın. Temmuz sayımızla tekrar siz değerli okuyucularımızla birlikteyiz. Ramazan ayının siz ve ailenize huzur, sevgi ve barış getirdiğini umuyor, gelecek günlerin bugünlerden daha güzel olmasını temenni ediyorum. Zaman içinde yazılarımda sizlere siyasi coğrafyamızın bizlere getirdiği güzellikleri ve kötülükleri aktarmayı, birey olarak takip etmemiz gereken olayları yazarak düşünce dünyanızda konuları yorumlamanız ve sonrasında bireysel hayatımızın planlanması ve gelecek bakışımızın şekillenmesinde değerlendirme konusu olmasını istiyorum.
***
Geçmiş yazılarımda İbn-i Haldun’un “Coğrafya kaderdir” sözüyle siyasi coğrafyamızın bize yaşattıklarına değinmiştim. Temmuz ayı da siyasi tarihimiz açısından önemli bir aydır. Günümüzde önemini her geçen gün koruyan konumu itibariyle jeo-politik ve jeo-stratejik önemi her geçen gün artan, genelde Kıbrıs adasının özelde ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti için önemli bir aydır Temmuz. Özellikle de 20 Temmuz. Yine Temmuz ayının yakın tarihimizdeki önemiyse ülkemizde gerçekleşen 249 şehit verdiğimiz ve binlerce yaralımız olan 15 Temmuz gecesi gerçekleşen FETÖ darbe girişimidir.
20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı
Kıbrıs, Doğu Akdeniz’de yer alan Sicilya ve Sardunya’dan sonra, 9251 km² yüzölçümü ve 1 milyona yaklaşan nüfusuyla Akdeniz’in üçüncü büyük adasıdır. Jeo-politik konumu itibariyle Avrupa, Asya ve Afrika kıtaları arasında kilit konumdadır. Ege Denizi’nin giriş ve çıkışına etkisi ve Mısır ile Süveyş Kanalı’na olan yakınlığıyla önemli bir adadır. Türkiye’nin Anamur bölgesiyle Kıbrıs’ın Koruçam burnu arasındaki mesafe 64 kilometre ve Yunanistan’a uzaklığı ise 770 kilometredir. Toplam yüzölçümünün 5.896 km²’si Kıbrıs Rum kesimine, 3.355 km²’si de Kıbrıs Türk kesimine aittir.
***
Kıbrıs adasının önemi
Özellikle Doğu Akdeniz ve Kıbrıs, dünya ticari ve sanayi mal ithalat-ihracaatının olduğu hatta stratejik bir konuma sahiptir. Dolayısıyla bu bölge, son birkaç yüzyıldır Rusya, İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, Amerika ile Osmanlı dönemi dâhil Türkiye’nin hâkimiyet mücadelesi verdiği bir bölge olmuştur. Bölgenin, dünya deniz ulaşımının merkezi olmasından dolayı geliştirilen “Politik-Askeri” stratejiler bakımından da Kıbrıs, Akdeniz stratejisinin önemli anahtar noktalarından biridir. “Coğrafi uçak gemisi” olarak adlandırabilecek Kıbrıs’ın Akdeniz’in bölgesel güvenliğine katkısı büyüktür. Kıbrıs, Ortadoğu petrolünün ulaşım yollarına egemendir; adaya hâkim olan Orta Doğu’dan Afrika’ya uzanan ekseni kontrol ederek Anadolu, Ortadoğu, Süveyş Kanalı eksenini kontrol altında tutabilir. Süveyş Kanalı’ndan Hint Pasifik Okyanusu’na uzanan denizyollarını kontrol edebilecek noktadır. Hava hâkimiyeti teorisine göre, hava gücünün her istikamete yönlendirilmesinde önemli bir stratejik platformdur. Bu niteliğiyle sabit uçak gemisi olarak da nitelendirilir. Ortadoğu’da petrol nedeniyle çıkabilecek savaşta, depo görevini üstlenebilecek bir konumdadır. Adaya sahip olan Ortadoğu ve bölge devletleri üzerinde prestiji olacaktır. Stratejik önemini yukarıda özetlediğim haliyle Kıbrıs adası ve KKTC Türkiye’nin güvenliği ve deniz ticaret yollarının korunması bakımından çok önemlidir. 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs adasına “Mutlu Barış Harekâtı” ile gelen Türk Askeri gücü “Mehmetçik”in adada kalması Kıbrıs Türk’ünün güvenliği ve Türkiye için bir zorunluluktur.
Kıbrıs adasının tarihi
Doğu ile Batı arasında köprü vazifesi gören Kıbrıs adasının iskan edilmesi M.Ö. 3700’lü yıllara dayanır. Tarihi süreçte ada Hititler, Mısırlılar, Persler, Romalılar, Büyük İskender, Cenevizliler ve Venedikliler tarafından ele geçirilmiştir. 1571 yılında Osmanlı Devleti padişahı 2. Selim adanın jeopolitik öneminden dolayı ve Hac yollarının güvence altına almak politikasıyla Kıbrıs’ı fethetmiştir. Kıbrıs adası 1571’den başlayarak 307 yıl sürecek istikrar dönemine girmiştir. Osmanlı’nın adayı fethiyle Kıbrıs’a millet sistemi getirilmiştir. Bu nedenle 1572 yılında hazırlanan “Sürgün Hükmü” ile Osmanlı Devleti Kıbrıs’a 30.000 kişilik Türk askeri gücüne ek olarak 28.600 kişilik Türk göçmen kafilesi göndermiş ve adanın iskanını gerçekleştirerek millet kavramını yerleştirmiştir.
***
19. yüzyılın ortalarında “Doğu Siyasetinin” temelini Hindistan’a dayandıran İngiltere deniz hakimiyet teorisine dayanarak gözünü Kıbrıs adasına dikmiştir. Osmanlı Devleti 1877 yılında “93 Harbi” diye anılan Osmanlı-Rus savaşında yenilgiye uğramış, imzalanan Ayastefanos anlaşması ile Kars-Ardahan-Batum’u kaybetmiştir. Osmanlı devletinin zayıflığından yaralanan İngiltere Osmanlı devletiyle belirli bir ücret karşılığında Rus yayılmasını durdurmak ve Anadolu topraklarını korumak için Kıbrıs adasını kiralamıştır. Böylece adanın yönetimi 1878 yılından itibaren İngiltere’ye geçmiştir. 1878’den 1959 yılına kadar yönetim İngiltere’nin elinde kalmıştır. 307 yıl adada süren barış ve istikrar ortamı bu dönemde kaybolmuştur.
Kıbrıs sorunun ortaya çıkışı
Kıbrıs, birbirine zıt dini yaklaşımların ve menfaat çatışmalarının merkezindedir. Bu yüzden de tarih boyunca 307 yıl Osmanlı yönetimindeki dönem hariç kan ve gözyaşı adada hüküm sürmüştür. İngiliz yönetiminin son zamanlarında Kıbrıs adasının genelinde Rum Ortodoks kilisesinin desteğiyle silahlı gruplar Türk ve İngiliz idaresine karşı silahlı eylemlere başlamışlardır. Rum kilisesi ve Rum gruplarının bu eylemlere başlamasının arkasın da “Megali İdea” fikri yatmaktadır. Bu fikir kısaca İstanbul’u kaybettikten sonra Yunan hayalperestlerinin tekrar büyük imparatorluk olma ve hayallerindeki toprakları Yunanistan’a bağlama fikridir. Tarihte ‘Megali İdea!’ fikri ilk defa Türk milletinin varlığından rahatsızlık duyan Velestinli Arnavut bir Hristiyan ailenin oğlu olan Rigos Ferreros adında bir kişi tarafından ortaya atılmış ve ilk ‘Megali İdea’ haritası 1791–1796 döneminde Bükreş’te hazırlanarak yayınlanmıştır. Bu fikre göre başta İstanbul olmak üzere Girit, Rodos, Yunanistan, Kıbrıs, Anadolu ve İskenderiye’ye kadar olan toprakların işgal edilmesi zaruridir. Bu hayalden beslenen Rum kilisesi ve yandaşları Yunanistan’ın silah desteğiyle EOKA isimli terör örgütüyle Kıbrıs adasında Türk’lere karşı eylemler başlatmışlardır. ENOSİS (Kıbrıs adasının Yunanistan’a bağlanması) hayaliyle adadaki barış ve huzuru bozmuşlardır.
20 Temmuz 1974
Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Makarios’un desteğiyle EOKA’nın lideri Albay Grivas’ın katliamlarıyla Kıbrıs Türk halkı zulüme uğramış ve güvenliği için köyünü terk etmek zorunda kalarak ada içerisinde göçle sonuçlanan günler yaşamıştır. Kıbrıs Türk halkının toplum liderleri rahmetli Dr. Fazıl Küçük’ün, KKTC’nin Kurucu Cumhurbaşkanı rahmetli Rauf Denktaş’ın ve arkadaşlarının gayretleriyle Kıbrıs sorunu başta Anavatan Türkiye’ye ve dünyaya anlatılmıştır. Kıbrıs Türk’ü için Türkiye’nin bir gün adaya gelme fikri bir umut olmuştur. Rum radyolarından çalınan “Bekledim de gelmedi” şarkılarıyla Kıbrıs Türkü psikolojik olarak umutsuzlaştırılmak istenmiştir. Aynı şekilde Kıbrıs Türk tarafı camilerinden “Bu kadar yürekten çağırma beni, bir gece ansızın gelebilirim” şarkısıyla Ruma cevap vermiştir.
***
20 Temmuz 1974 sabahı Mehmetçik, şimdiki adı “Çıkartma Plajı” olan kıyı şeridinden Kıbrıs’a ayak basarak “Mutlu Barış Harekatı’nı” gerçekleştirmiştir. Adaya Mehmetçik ve Türkiye’nin garantör ülke olmasıyla çıkartma yaparak Rum halkına ve Türk halkına barış gelmiştir. EOKA terör eylemleri son bulmuş, adada tüm halk barış ve refah içinde yaşamaya başlamıştır. 13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin kurulmasından sonra BM gözetiminde siyasi tanınma mücadelesi başlamış. 15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ilan edilmiştir. Günümüze kadar KKTC halen daha yasama, yürütme ve yargı organlarıyla tanınma mücadelesini sürdürmektedir. Kıbrıs müzakereleri olarak adlandıran görüşmeler Cumhuriyet Meclisi’nin yetkilendirmesiyle KKTC Cumhurbaşkanlığı makamı tarafından yürütülmektedir. Son olarak 28 Haziran 2017’de İsviçre’nin Crans-Montana bölgesinde başlayan ve Temmuz ayında devam edecek görüşmelerle Kıbrıs Türk’ü geleceğini belirleyecektir.
15 Temmuz FETÖ ayaklanması
Darbeler/ayaklanmalar tarihimizin en yenisi ve en tehlikelisi şüphesiz ki 15 Temmuz gecesi FETÖ örgütü üyelerinin ve transatlantik yapıya hizmet eden, okyanus ötesinin gayri meşru çocuklarının organize ettiği, 249 şehit ve çok sayıda yaralı, kamu kurum ve kuruluşlarımızın yıkılmaya çalışıldığı ayaklanmadır.
***
Kısaca ‘FETÖ darbe girişimi’ diye özetlediğimiz, hizmet hareketi olarak bilinen din kimliğini kendine maske yapmış uluslararası bir istihbarat şebekesi olan örgüttür FETÖ.
***
Ülkemizde dini motiflerle organize olmuş, halkın vicdan ve iyi niyetinin suistimal etmiş insan kaynaklarını, eğitim kurumlarını kullanarak belirlemiş Gladyo’nun Türkiye ayağıdır FETÖ.
***
ABD’nin Pensilvanya eyaletinde yaşayan Fettullah Gülen’in bire bir yönettiği örgüttür FETÖ.
***
Himmet adı altında topladıkları paralarla devletimizin ve milletimizin birlik ve beraberliğini yıkmayı hedefleyen örgüttür FETÖ.
***
Türkiye Cumhuriyeti devletine eş paralel bir yapılanmayla kamu kurum ve kuruluşlarına sızmış, ticaret ve sanayi faaliyetleri kurmuş paralel devlet yapılanmasıdır FETÖ.
***
Nüfuz ettiği kamu kuruluşlarında kendi silahlı gücünü, bürokratik idaresini oluşturan, kendi belirlediği liyakat ve Türkiye Cumhuriyeti’ne ihanetle terfi ve taktir ettiği personelleri olan örgüttür FETÖ.
15 Temmuz üzerinden bir yıl henüz geçtiği ve yargılama süreci devam ettiği için tanımlama olarak yazdığım Cumhuriyet tarihimizdeki en büyük sorunumuz olan FETÖ örgütüyle mücadele her alanda kararlılıkla devam etmelidir. Ucu kime dokunursa dokunsun kamudaki ve siyaset ayağı deşifre edilmelidir. Milletimiz için kutsal olan değer Türk devletidir. Devletimizin Anayasal kurallarla belirlediği siyasi partiler STK’lar vb kuruluşlar FETÖ mücadelesinde gerekirse kapatılmalı ve suçlular adalete teslim edilmelidir. Çünkü FETÖ örgütünün konvansiyonel gerçekleştirmiş olduğu saldırı milli güvenlik politikamıza ve devletimize karşı yapılmış yıkıcı ve çok tehlikeli bir faaliyettir. Üzerinden zaman geçmiş olması ve yurt dışına kaçmış olmaları FETÖ örgütünün üst akıldan aldığı emirleri gerçekleştirmeyeceği anlamı taşımamalıdır. Örgüt, yurt dışında istihbarat ağı gibi çalışmakta, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı ekonomik-psikolojik harbini sürdürmektedir. Konvansiyonel mücadeleden sonuç alamayan örgüt psikolojik ve ekonomik savaşını sürdürmektedir. Halkımız rehavet duygusuna kapılmadan devletine FETÖ mücadelesinde desteğini sürdürmelidir. Süreç içeresinde olacak olan usul hataları ve genel yanlışlarla devletine ve mücadeleye sekte vuracak tepkiler vermeden devletine güvenini devam ettirmeli ve mücadeleyi vatandaş olarak sabırla desteklemelidir.
Kitap: Bu sayımızda içinde bulunduğumuz süreçten çıkabilmemiz için din, devlet ve demokrasi kavramlarını iyi irdelemek ve dinin temelinin barış olduğunu, cumhuriyetin de beraber yaşama düşüncesi olduğunu bilmemiz gerekmektedir. Bu bağlamda önereceğim kitap da Ahmet Akgül’ün “Din Devlet Demokrasi” isimli eseridir. Okumanızı tavsiye ediyorum.