KKTC siyasetinin gündeminin ana maddesi, sır gibi devam eden KKTC – Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) arasında geçen görüşme ve müzakereler.
Gerçekleşen müzakerelere baktığımız zaman dönem dönem, mülkiyet/toprak, vatandaşlık/eşit yurttaşlık gibi hayati öneme sahip konular işlenip tartışılmakta ve ortak akılla sürdürülmektedir.
Konuyu biraz irdelediğimiz zaman Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı müzakereler kapsamında garantör devlet olmanın verdiği hak ile kamuoyuna hassasiyetini belirtmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı’nın yaptığı basın açıklamasında geçen “GKRY’nin açtığı üçüncü uluslararası hidrokarbon arama ihalesi” hakkındaki beyanı hayati önem taşımaktadır: “Kıta sahanlığındaki hak ve menfaatlerini korumak için gerekli her türlü tedbiri alacaktır.” Söz konusu açıklamada geçen bu beyan siyasiler ve devlet otoritesi tarafından doğru okunursa, bu KKTC’ye müjde niteliğindedir.
Bu açıklama ekseninde, geniş bir bakış açısı ile konunun önemini açıklamak gerekirse, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs adasının tarih süresince konumuna bakılmalı. Doğu Akdeniz, tarihte değişik dönemlerde büyük savaşlara sahne olmuş ve bir çok tarihçinin ortak isimlendirdiği “verimli hilal” bölgesindedir. Tarih süresince uygarlıkların hedefi Doğu Akdeniz’i kontrol etme arzusu, bölgede güçlü olmak, üstünlük sağlamak ve barışın tahsisi için Kıbrıs adasını elde etmek olmuştur.
Soğuk savaş sonrası değişen küresel ve bölgesel konjonktür ile son dönemde keşfedilen hidrokarbon kaynakları, Doğu Akdeniz bölgesinin önemini arttırmıştır. Doğal olarak Kıbrıs adası, tarih süresindeki önemini, enerji nakil hatlarının kontrol ve geçiş bölgesinde olmasıyla her dönem korumuştur. Bu önemini hidrokarbon yataklarının belirlenmesiyle, bir koridor olmaktan çok, kaynakların sahibi olarak günümüzde de korumaya devam etmektedir. Bölgenin yeni enerji haritası olan hidrokarbon varlığı ile Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ın önemi yeniden ortaya çıkmıştır.
Kuzey Kıbrıs aktör mü, figüran mı?
Doğu Akdeniz’de konumundan hiçbir şey kaybetmeden varlığını ve önemini arttırarak devam eden Kıbrıs, müzakere süresince hidrokarbon kaynakları tartışmaları eşiğinde önemli bir süreçtedir. Bu dönemde müzakere heyetinin konuya bakışı, yorumlaması, hayata geçirmesiyle Kuzey Kıbrıs, Doğu Akdeniz politikasında aktör ya da figüran olarak kendini konumlayacaktır.
Enerjiyi yönetenin, dünyayı yöneteceği günümüzde KKTC pozisyonunu devlet aklı ile hareket ederek almalıdır. Elini ve kartlarını iyi bilmeli, avantaj ve dezavantajlarını milli menfaatleri yolunda yorumlamalıdır. Kuzey Kıbrıs müzakere heyetinin barışçı yaklaşımını, Rum yönetimi ise sözde münhasır ekonomik bölgesinde yeni bir uluslararası hidrokarbon arama ruhsatı ihalesiyle karada olan uyuşmazlığını ve çözüme zarar verme isteğini denizlere taşıyarak uzlaşılmaz bir tutum sergilediğini göstermiştir.
Eşit yurttaşlık ve eşit hak, demokrasinin olmazsa olmazıdır. GKRY’nin bu tutumu ve davranışı, olumlu yaklaşımın önemli olduğu ve çözüme giden yolda ilerlenilen bu sürece zarar vermekte ve görüşmelere darbe vurmaktadır. Kapsamlı görüşmelerin olduğu bu günlerde Rum tarafı adanın ve doğal kaynakların tek sahibi gibi sorumsuz hareket etmesi müzakere ve görüşmeleri etkilemektedir. Halbuki Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın belirttiği gibi hidrokarbon yatakları çözüm sonrası ortak zenginlik olacaktır.
Bu bağlamda Kuzey Kıbrıs müzakere heyeti, siyasi iradesi konuya/konulara devlet aklı kazan kazan mantığı ve devamlılığı olan jeo-politik önemini koruyan bir pozisyonda Doğu Akdeniz’de aktör olmalıdır. Kazanımlarının ve haklı duruşunun arkasında durmalı ve jeo-staratejik pozisyonunu iyi kullanmalıdır. Unutulmamalıdır ki, “enerjiyi yöneten, dünyayı yönetir”.