İslamofobi, genel kabul gören tanımıyla İslam ve Müslüman karşıtlığıdır. Avrupa coğrafyasında İslamiyet’e karşı düşünenlerin kullandığı tarihsel süreçten beslenen karanlık tanım ve fikirdir. Avrupa’da islamofobinin zemin bulması ve İslamiyet’e nefretin kökeni, Müslümanların İspanya’da Endülüs’ü fethetmesine kadar gider. Gerekli psikolojik destek ve kuvvetlerini Endülüs’ü kaybetmelerinden ve Haçlı seferlerine asker devşirmek isteyen Kilise’nin yaptığı propagandalardan alırlar.
***
Tarihsel süreç sonrası günümüz dünyasında karşılık bulmasının ve tekrardan yaygın olarak kullanılmasının nedeni de 11 Eylül 2001 tarihinde New York’taki 11 Eylül saldırıları diyebiliriz. Sonrasında batı coğrafyasında yapılan terör saldırılarının İslam ve Müslüman kimliğiyle özdeşleştirilmesi islamofobiyi fikir olarak beslemiş ve diri tutmuştur.
***
Son olarak geçtiğimiz hafta Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği önünde, aşırı sağcı politikacı Rasmus Paludan’ın Kuran-ı Kerim’i yakması İslam düşmanlığına en somut örnektedir. Rasmus’un yakma gösterisi sırasında İsveç güvenlik güçlerinin güvenliğini sağlaması da İslamofobinin kurumsal benimsendiğinin göstergesidir.
***
Türk’ün inanç sistemine saldırının adı İslamofobidir. İslamofobi olarak sistemli bir şekilde devam etmektedir. Bunun yanında oyunu kuran akıl, kimlik ve devlet büyüklerine hakaret üzerinden saldırılara devam etmektedir. Kuran-ı Kerimi yakma hadisesi öncesi yine İsveç’in başkenti Stockholm’de bir grup bölücü terör örgütü üyesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı astıklarını gösteren bir orta oyun sergilemişlerdir. Türkiye’nin yetkili organlarının şikâyeti üzerine adlî işlem başlatan İsveç makamları da yapılan ayıbı ifade özgürlüğü olarak değerlendirmişlerdir.
NATO
Yukarıdaki Türk ve Müslüman rahatsızlığı sistematik olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti düşmanlığıdır. Batı siyasal aklı, sözüm ona Türk devletini etkili olduğu coğrafyada etkisiz kılmak, Türkiye’de siyaset kurumunu dizayn etmek ve kimliksiz bir siyasi topluluğa dönüştürmek istemektedir. Cumhuriyet Türkiye’sinin ikinci yüzyılı için kurucu iradeden uzak popüler kültürün esir aldığı sözde lider, özde oyuncu aktörleri oyuna sokmak istemektedir. Türkiye’nin batıya entegre olduğu en büyük örgüt NATO’dur. NATO içersinde Türkiye’nin askeri varlığı da güçlüdür. NATO ile Türkiye bir nevi yarım asrı geçen bir sürede entegre bir haldedir. Türkiye’yi seçimler öncesi etkisiz kılmak isteyen küresel yapılar, kıta Avrupası’nda oynadıkları oyunlara ilaveten Türkiye’yle Yunanistan ve Güney Kıbrıs üzerinden NATO marifetiyle gerilim yaratmak istemektedir. NATO’nun en büyük doğu kanadı olan Türkiye’ye bir nevi askeri ambargo uygulamaktalar. Yunanistan’ı da Fransa ve ABD ikilisi NATO dahilinde değilmiş gibi farklı anlaşmalarla ekstra askeri birlik konuşturmakta ve üsler açmaktadırlar. NATO, doğu kanadını ABD üzerinden Yunanistan’a taşımaktadır. ABD, Güney Kıbrıs için yaptığı bazı antlaşmalarla silah ambargosunu kaldırmış, eğit-donat marifetiyle Güney Kıbrıs askeri savaş kapasitesini arttırmıştır. Türkiye batı komşusu Yunanistan’daki üslerle NATO ve ABD’ye komşu olmuştur. Kuzey Kıbrıs’ta Güney’de faaliyet gösteren ABD’yle NATO’ya komşudur. Türkiye siyaset kurumu ve devlet aklı, 2023 seçimlerini ve Türkiye Yüzyılı’nın başlangıç yılını milli güvenlik bakışıyla değerlendirip yoluna devam etmelidir.