Kıbrıs Sorunu ve müzakere süreci Birleşmiş Milletler (BM) ve siyaset kurumları için çözümsüzlükle sonuçlanan en önemli siyasi krizdir. “Rum halkının çözümden kastı nedir?” sorusu büyük bir sorudur. ‘Kime göre, neye göre?’ sorularına cevap arandığında Kıbrıs Sorunu belki de hiçbir zaman çözülmüş olmayacaktır. 1960’ta kurulan ve siyaset kurumlarının imza attığı Kıbrıs Cumhuriyeti belki de Kıbrıs adasındaki Rum ve Türk halkları için en iyi çözüm ve yönetim biçimiydi. Kıbrıs Cumhuriyeti, iki toplumun siyasi eşitliğine dayalı fonksiyonel bir federasyondu. Fakat Kıbrıs adasındaki siyasi çözümsüzlüğün motivasyon kaynağı Kıbrıs Ortodoks Kilisesi başpiskoposu ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı Makarios, “%18 nüfusa sahip toplum bize hükmedemez.” diyerek anayasaya 13 madde eklemek istemesiyle Kıbrıs Cumhuriyeti’nden Türklerin dışlanmasına ve Kıbrıs adasında Türklerin göçmen olmasına kadar giden olayları başlatmıştır. Makarios’tan günümüze kadar geçen süreçte ilk günkü motivasyon Rum siyaseti adına devam etmiştir. Rum lider Anastasiadis de Kıbrıs Türklerinin nüfus oranına vurgu yaparak “Azınlık, çoğunluğa hükmedemez.” demekte ve Kıbrıs Türklerini siyasi eşit ortak olarak kabul etmemektedir.
***
Burada Rum siyaset kurumuna üyesi olduğu Avrupa Birliği üzerinden sorumuzu sormak doğru olacaktır. Kıbrıs Rum kesimi nüfusu 2020 verilerine göre bir milyon civarındadır. Yine AB üyesi Lüksemburg’un nüfusu altı yüz bin civarındadır. Nüfus sayılarına bakılmaksızın Güney Kıbrıs ve Lüksemburg AB dönem başkanlıkları yapmışlardır. Rum yönetiminin siyasi mantığına baktığımızda ‘azınlığın çoğunluğa hükmetmemesi ve siyasi ortak olarak kabul edilmemesi’ fikri evrensel hukuk kuralı olsa Rum Yönetimi ve Lüksemburg, tahmini dört yüz elli milyon nüfusa sahip olan AB’ye hiçbir şekilde dönem başkanı olamazdı.
***
Rum Yönetimi’nin azınlık ve nüfus üzerine kurduğu yönetimi paylaşmama fikri tamamen hukuk dışı Enosis fikrini besleyen ve destekleyen çarpık bir siyasi söylemdir. Çözümsüzlüğün kaynağı olma sebepleri de bu yanlış düşünceleridir. Rum siyaset kurumu ve kilisenin mantığı dünyada kabul görüp işlese yönetilmeyen bir AB dünya siyasetinin en sorunlu bölgesi olurdu.
***
Yukarıdaki haliyle Kıbrıs Sorunu adına yapılan müzakereleri çıkmaza sokan Rum siyaset kurumu ve Kilise’dir. Kıbrıs Türkleri Kıbrıs Cumhuriyeti’nden kaynaklı haklarını almak adına 1968’de Beyrut’ta başlayan müzakerelerle çözümün peşinden gitmişlerdir. Müzakere sürecinde Kıbrıslı Türk liderler müzakere ve Rum siyaset kurumunun görüşünü şu ifadelerle açıklamışlardır: 1 Mart 2004’te kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ‘Rumlar bizimle ortak olmak niyetinde değiller. Bizi azınlık olarak görmek istiyorlar.’ demiştir. 25 Mart 2009’da 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ‘Rum tarafı üniter devlet yanlısıdır.’ demiştir. 8 Ekim 2014’te 3. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ‘Rumlar 50 yıldır zamana oynuyor.’ demiştir. 4 Nisan 2019’da Anna Planı sonrası çözüme en yakın lider 4. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ‘Rum tarafı bizi siyasi eşit olarak görmek istemiyor.’ demiştir. Müzakerelere aktif başkanlık yapmış 4 liderin görüşü nettir. Rum siyaset kurumu Türksüz bir yönetimle azınlık hakları vererek Kıbrıs Türklerini tanımak istemektedirler. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar da bu zihniyeti iyi tanıdığı için ‘iki devletli çözüm’ demektedir. Türk siyaset kurumu karar alıcıları KKTC’yi tanıtıp Kıbrıs Türklerini izolasyonsuz bir devlete kavuşturmalıdır.