Savaş ve Barış, Rus yazar Lev Tolstoy tarafından yazılmış ve ilk kez 1869 yılında yayınlanmış dünyaca değerli bir eserdir. Tolstoy, Savaş ve Barış’ta Rusya’nın Fransa tarafından istilası döneminde yaşanmış olayları ve Napoleon döneminin Rusya’da çar toplumuna etkisini, bu etkinin doğurduğu sonuçları beş asil aileden örnekler vererek tarif etmektedir. İsminden de anlaşılacağı gibi eser savaş ve barış başlığıyla dönemi işlemektedir. Bu kıymetli eserden yola çıkarak ‘savaş ve fırsat’ başlığıyla günümüz siyaset kurumuna aydınlatma fişeği atabiliriz. Geçmiş yazılarımda da değindiğim üzere siyasi coğrafyamız savaş ve krizlerin ortasında kalmıştır. Rusya – Ukrayna sorunu ve akabinde savaşı, sonrası konumlandığımız ‘Merkez ülke, emin devlet Türkiye’ pozisyonu batı ve akil devletler tarafından takdir görmüş bir pozisyondur. Bu kabul görme sonrası Antalya Diplomasi Forumu’na katılan liderler ve sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yapılan devlet başkanı düzeyindeki ziyaretler Türkiye’nin coğrafyadaki pozisyonunu tescillemiştir.
***
Pozisyonumuz ve uyguladığımız stratejiden elde ettiğimiz gücü ‘savaş ve fırsat’ bağlamında değerlendirmeliyiz. Dış politika ve milli devlet siyaseti duygusal bağdan uzak milli hak ve menfaatler üzerine kurulmalıdır. Bu vesileyle Kıbrıs Sorunu ve Doğu Akdeniz konusu Kıbrıs Türkünün ve Türkiye’nin hak menfaatleri doğrultusunda çözüme kavuşabilir. Doğu Akdeniz gazının Avrupa’ya nakli projesi olan EastMed bilindiği üzere okyanus ötesinden istediği finans kaynağını bulamadığı için arşivin tozlu raflarında yerini almıştır. Rusya – Ukrayna savaşı sonrası da Avrupa’nın enerji arzını karşılamak için Rus gazına alternatif kaynaklar aranma çabasına girilmiş ve Doğu Akdeniz’in önemi gün yüzüne çıkmıştır. Bu süreçte Türkiye ve Kuzey Kıbrıs jeopolitiğinin verdiği avantajla “TAP ve TANAP’ta yaptığı gibi, yani Azerbaycan doğalgazının Avrupa’ya geçiş modelini Doğu Akdeniz’de uygulayarak, bölgenin gazını ve petrolünü Avrupa’ya ulaştırabilecek projeyi, ABD’nin de desteklediği bir yapı hâline getirebilir.” Bu yapı sonrası Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması ve coğrafyada rol alması kaçınılmaz sondur. Sadece stratejik adımlar ve devlet aklıyla duygusal ve menfi hislerden arınmış siyaset, Kıbrıs Sorunu ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi başarıyla sonuca götürür.
Mrs. Nuland
ABD Dışişleri Müsteşarı Victoria Nuland, geçtiğimiz günlerde Kıbrıs adası ve Türkiye ziyareti yapmıştır. Güney Kıbrıs’ta yaptığı basın açıklaması esnasında Nuland Güney Kıbrıs temasları sonrası Kıbrıs Sorunu görüşmek üzere Kuzey’e geçeceğini ve Cumhurbaşkanı Tatar’la görüşeceğini basın toplantısı esnasında söylemiştir. Nuland’ın ‘President Tatar’ demesi sonrası Rum hazirun hemen itiraz etmiş ve ‘Bay Tatar’ demesini söylemişlerdir. Mrs. Nuland da konuşmasını ‘Bay Tatar’ olarak düzeltmiştir. Buradan iki çıkarım yapmak mümkündür, Rum siyaset kurumu söylemde bile KKTC Cumhurbaşkanlığı makamını tanımamaktadır. Diğer bir çıkarım da Güney Kıbrıs’ın Rusya ile ilişkisinden rahatsız olan ABD, Rum siyaset kurumuna canlı yayında “Kuzey Kıbrıs’ı tanırım aklını başına al.” demiştir. İşin özü savaş ve fırsat birliktedir. Fotoğrafı iyi okur, adımları devlet aklıyla atarsak görünen köy kılavuz istemez. Bu arada ‘Bay Tatar’ değil ‘Cumhurbaşkanı Tatar’dır.