Baharın en güzel zamanına, Nisan ayına hep birlikte ‘Merhaba’ dedik. Yaz mevsimine giden bu ayda yaşamınız bahar gibi olsun.
Demokrasi ve kalabalığın olduğu tüm yerlerde eğer sandık yoksa kaos ve kargaşa var demektir.
Seçim marifetiyle bizleri yöneten dokunulmazlık verdiğimiz seçilmişler bizlerin oyu ile sandıktan çıkmaktadırlar.
Sonrası belirli bir süre ve zaman diliminde hizmetleri ve çalışma performanslarıyla tekrardan seçilir ya da seçilemezler.
Seçtiğimiz hayal kırıklığı olsa da çoğu zaman, biz yine de umudumuzu seçimlerden ve demokrasiden kesmeyelim.
Başlıktan da anlaşılacağı gibi “Nisan Yağmuru” hikayemize dönelim.
Nisan Yağmuru
Ormanlar kralı aslan bir gün yaşlandığını hisseder. Ormanı ve hayvanlar alemini yönetemeyeceğini anlar. Bir sabah uyandığında yardımcısına, “Ben emekli olmak istiyorum. Orman sakinlerine ve hayvanlar alemine duyurun. Cuma günü tan atımının en karanlık olduğu anda koca çınarın altında yeni kıralı seçmek için toplanalım.” der.
Kral, yardımcısına dönerek “Bizi ve ormanı yönetecek olan içimizdeki en garip hayvan olsun.” diye ekler ve yardımcısı tüm ormana seçim günü saati ve aday seçilecek olan hayvanın kriterini duyurur.
Yönetme kudretini kendinde gören, görmeyen tüm ormanın sakinleri seçim alanına giderler. Ormanın sakinlerinden olan çakal kendisini seçimden önce domuzların çamuruna yatırır. Tüyleri, gözü başı, her şeyi değişmiştir. O kadar değişir ki kendi ailesi olan çakallar bile tanıyamaz.
Seçim vakti son kral veda konuşmasını yapmak için büyük bir kaya parçasının üzerine çıkar. Konuşma sonrası adayları belirleme vakti geldiğinde son kral aslan hayvanlar alemine seslenerek “Benim gördüğüm kadarıyla bize hiç benzemeyen, kim olduğunu anlamadığım 4 ayaklı kuyruğu olan en garip arkadaşı aday gösteriyorum.” der ve domuzların pisliği ile kendini en garip ve tanınmaz yapan çakal aslanın yanına gelir.
Aslan Kral hayvanlar alemine sorar: “Bu adını ve sesini bile duymadığımızı bizi yönetmesi için aday yapıyorum.” der. Oylama başlar. Tüm hayvanlar alemi, patisini, kuyruğunu, kanadını kaldırarak oy birliği ile çamura bulanmış çakalı kral olarak seçerler.
Aslan kaya parçasının üzerinden inmeden önce son bir soru sormak istiyorum der. Aslan sorar: “Tüm alem oy verdi. Sadece Tilki kardeş oy vermedi. Neden vermediğini merak ediyorum.” der.
Tilki çok rahat bir şekilde son kral aslana ve hayvanlar alemine cevap verir:
“Ben sizin adayınıza ve seçilmesine saygı duyuyorum. Fakat ben Nisan Yağmurunu bekliyorum.” diye cevap verir.
Hikayemizden de anlaşılacağı gibi bahar yağmurları kışın yağmurundan daha etkili olurmuş.
31 Mart hepimize çok şey gösterecektir. Seçim günleri biter gider. Süreçte farkına varmayabiliriz. Ama zaman içerisinde gerçek yüzleri görmüş olur, ona göre tavır alır ve sürecimizi belirleriz.
Siz umarım ben gibi 31 Mart’ı beka mantığı üzerine değerlendirmiş ve o yönde reyinizi kullanmışsınızdır.
Beyaz Zambaklar Ülkesi
23 Nisan 1920, Türk milletinin iradesinin temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı ve Türk halkının egemenliğini ilan ettiği tarihtir. Mustafa Kemal Atatürk 23 Nisan 1924’te bu günün bayram olarak kutlanmasına karar vermiştir. Bu tarihten 5 yıl sonra Mustafa Kemal 23 Nisan 1929’da bu bayramı çocuklara armağan etmiştir.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı yurt genelinde, dış temsilciliklerde ve dünya çocuklarının da ülkemize gelmesiyle uluslararası olarak kutlanmaktadır.
Dünya siyasi organizasyon olan devletlerin hepsinde ilk ve tek çocuk bayramı 23 Nisan’dır.
Bu vesile ile günümüz çocukları geleceğin büyükleri olan nesilleri muasır medeniyetler çizgisinde bir eğitim ile yetiştirmeliyiz.
Aşağıda paylaşmak istediğim paragraf Rus yazar Grigory Petrov’un Finlandiya için yazdığı “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” isimli kitabında ünlü devlet adamı Fin filozof Johan Vilhelm Snellman’ın köy sohbetlerinde çocukların önemini ve eğitimlerinin iyi olması gerektiğini betimlediği anlatımıdır.
“İstediğiniz türden anayasalar, seçim mevzuatları oluşturabilir, en liberal yasaları çıkartır, sosyalizm veya komünizmin sihirli gücüne inanabilirsiniz. Ama bizim evladımız olan yüzbinlerce çocuk hayata önemsiz ve küçük fertler olarak başlangıç yapacaksa, her türlü parlamentoya rağmen, sefil, fakir ve iğrenç bir yaşantıya mahkûm olacağız. Memurlar halka itinasız davranacak, bakanlar ‘politik yalancı’, milletvekilleri ise halkın sırtından geçinen vurguncular olarak karşımıza çıkacaktır. Okullar yeni nesillerin kalbini ve zekasını kurutan yerler olarak kalmaya devam edecek, basın bedenini satmakla geçinen hayat kadınına benzeyecektir. Halk kitleleri ise yüksek sınıflara karşı giderek daha fazla kin ve nefret besleyen, intikam duygusuyla yanıp tutuşan ve kendisinden yüksekte bulunan veya anlamakta zorlandığı her şeyi yıkma güdüsüyle hareket eden, aç ve tok olması bu duygu ve güdülerini etkilemeyen bir sürüye dönüşecektir.”
Okuduğunuz paragraf 100 yıl önce yazılmış olmasına rağmen günümüzde tüm ülkeler ve siyasi organizasyonlar için halen daha geçerliliğini korumaktadır.
Siyaset rejimimiz ister parlamenter sistem ister başkanlık sistemi olsun, eğer eğitim ve öğretimi modern çağdaş ve zamana uygun yapamazsak hiçbir siyasi rejimin önemi yoktur.
Ömür boyu eğitim mantığı ile çocuklarımıza iyi birer eğitim vermeliyiz. Nasıl mutlu birer birey olmaları gerektiğini, doğayı, hayvanları ve yaşadıkları ortamı sevip korumaları gerektiğini öğretmeliyiz. Eğer eğitim sistemimiz zamana ve çağa uygun olmazsa Snellman’ın dediği gibi “Halk kitleleri yüksek sınıflara karşı giderek daha fazla kin ve nefret besleyen, intikam duygusuyla yanıp tutuşan ve kendisinden yüksekte bulunan veya anlamakta zorlandığı her şeyi yıkma güdüsüyle hareket eden, aç ve tok olması bu duygu ve güdülerini etkilemeyen bir sürüye dönüşecektir.” kaos kargaşa demektir. Siyaset kurumu çağın gereksinimlerine göre her zaman sistemini milli ve manevi değerlerinden aldığı feyz ile güncellemeli çağa ve zamana göre vatandaşını hazırlamalıdır.
“23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız Kutlu Olsun”
Zafer İnananlarındır
31 Mart seçim süreci tüm ülkemizde olduğu gibi ilimiz güzel şehrimiz Aydın’da da gerçekleşmiş, sonucu bizi mutlu ya da mutsuz etmiş bir süreçtir.
Çağımızda iletişimin çok geniş bir şekilde geliştiği, imkanların arttığı, iyi organizasyonlarla büyük başarılar kazanılacak bir zamandayız.
Peki biz niçin kaybeden bir şehirde yaşayalım. Eğer başka gidecek yerimiz yoksa şehri kazanan hale getirip geleceğe güvenle bakmalıyız.
Sizce bunun için ne gerekmektedir?
Eğer sayacak olursak bir sürü olumsuzluklar vardır. Bahane aranacak olursa türlü türlü bahanemiz vardır.
Bunları bırakarak Cumhuriyet Türkiyesi’nin nasıl kurulduğunu anlamak ve düşmana karşı mücadelenin nasıl yapıldığını idrak etmek için aşağıda iki tane paragrafı sizlerle paylaşmak istiyorum.
İlelebet Başkumandanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kuruluş ve kurtuluş savaşı sürecinde Aydın vilayeti kahramanlarını yurdun tüm sathında değerlendirmiş kurtuluş mücadelesine dahil etmiştir. Adı sanı pek fazla bilinmese de yurt sathında büyük kahramanlıkları olmuş mümtaz şahsiyetlerin torunları, evlatları olarak bizler kaybetmeden kazanmasını bilmeliyiz.
Geçmişe ve geleceğe ışık olması manasıyla iki ayrı mektup metnini defalarca okumanızı, çocuklarınıza okuyarak idrak etmelerini sağlamanızı rica ediyorum.
“Ankara, 11 Haziran 1920
Aydın ve Havalisi Kuvayi Milliye Umum Kumandanı Demirci Mehmet Efe kardeşime:
Kahraman efelerinizi size gönderiyorum. Aydın’ın bu doğru özlü ve fedakar evlatları, Bolu ve Düzce havalisinde memleketimizi gavurların esaretine düşürmeye çalışan hainleri pek kahramanca ve fedakarca bastırdılar. Vatanımıza büyük hizmetler ifa ettiler. Allah iki cihanda da aziz etsin. Kendilerine ve umum kumandanları olan zat-ı alinize Büyük Millet Meclisi’nin kalbi ve samimi teşekküratını takdim eder, gözlerinizden öperim.
Kardeşim efendim.
İmza: Büyük Millet Meclisi Reisi
Mustafa Kemal”
“Nazilli Jandarma Komutanı Abidin Beye
Y.03.12.1919
(Demirci Mehmet Efe’ye)
İngiliz albayına önceleri verdiğiniz demeç ve sonra gönderilen yanıt övgüye değerdir. Yurdu kurtarmak için yaşamından olmayı göze alan sizin gibi din sever, yurt sever bir cephe komutanının kesin sözleri ulusun kararlı tutumunu düşmanlarımıza en güzel kanıtıdır.
Aydın cephesinde bu son zamanlarda gösterilen direnişlerin politik duruşumuza iyi etkiler yaptığını müjdelerim ve ulu Tanrının yardımı ile inşallah ola ki çok kan dökülmeden sevgili İzmir’imize kavuşacağız. Bu nedenle şimdilik ufak tefek baskınlarla düşmanı tedirgin etmek ve dayangaların (mevzi) yapılmasını artırmak ve geliştirmek amaca en uygun çalışma biçimidir.
Temsilciler Kurulu Adına
Mustafa Kemal”
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Aydın ve yöresinde yetişen gözü kara, din sever ve vatan sever evlatlarına yazdığı iki metin de yukarıdadır.
Bu güzel toprakları yurt yapmış, aşını eşini burada bulmuş kazanmış tüm vilayetimizin sakinleri birliği ve dirliği bozmadan İzmir ile Denizli arası kalmanın verdiği talihsizliği yıkarak bu güzel Menderes ovasını yeşertmelidir.
Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
Kitap: Emin Işık hocanın “Devleti Kuran İrade” isimli kitabını bulup okumanızı öneririm. Kitapta devletlerin kuruluş karekterleri ve günümüzdeki yansımalarını bulacağınızı ümit ediyorum.