İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

28-İki Devlet Bir Millet 18.08.2016

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın müzakere heyetiyle yaptığı Ankara ziyareti, 23 Ağustos – 14 Eylül yoğunlaştırılmış müzakere süreci öncesi için önemli bir temastır. Müzakerelerin en önemli aşaması ve hayati denilecek kadar çetin ve yoğun/yorucu geçecek olan başlığı ‘güvenlik ve garantiler’ konusu öncesinde Ankara ile görüşmek, ortak fikir birlikteliği olması açısından doğru bir yaklaşımdır. Sayın Akıncı’nın basın açıklamasında Türkiye ile KKTC’nin bağını “Türkiye, bizimle yakın ilişkisi tarihsel, kültürel bağların ötesinde bizim için garantör bir ülkedir.” tanımlaması ile yazımın başlığı ve sık sık da kullandığım ‘iki devlet bir millet’ cümlesini kurucu iradenin temsilcisi olarak açıklamış oluyor. Türkiye ile bu mantık üzerine kurulacak bir ilişki, çözüm ve gelecekteki KKTC için önem arz eden siyasi olayları, sağlıklı bir zemine taşır ve devlet millet menfaatinde çözülmesini sağlar.

Akıncı ve Savunması

Sayın Akıncı’nın “Masada kişisel değil, toplumsal bir mesele yürütülüyor.” şeklindeki beyanından anlaşıldığı üzere müzakere tarzına yoğun eleştiri yapıldığı ve bu eleştirilerin haksız olduğunu düşünerek savunmaya geçmesinin belirtisidir. Sürdürmüş olduğu metodun tarihsel süreçte rahmetli Rauf Denktaş’ın yaptığı ‘Doruk Anlaşmalarına’ dayandığını, kendisinin de bu çerçevede çalıştığını ve kişisel olmadığını dile getiriyor. KKTC Başbakanı Sayın Hüseyin Özgürgün’ün görüşmeler üzerine yaptığı eleştirileri Sayın Akıncı “Başbakan ayağımıza kurşun sıkıyor” şeklinde yanıtlamıştı. KKTC ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasındaki müzakereler sona yaklaştıkça eleştiri ve yorumların çoğalacağı görülüyor. Bunların görüşmelere zarar vermemesi için, eleştiriye fırsat tanımadan müzakere heyetinin, görüşmeler sonrası kamuoyunu açık bir şekilde bilgilendirmesi gerekiyor.

Güvenlik Politikaları

Doğu Akdeniz’de komşularımızın istikrarsız yönetimiyle halkların sandıkta sonuç arama seçeneğinin yerine silah, kan ve gözyaşı ile sonuç aramaya ve iktidarı elde etmeye çalışıldığı bir süreçteyiz. Bu süreçte ‘güvenlik politikaları’, siyasi erklerin eylemlerinde tarzını belirleyen ana konudur. GKRY’nin sürekli dillendirdiği ‘garantiler asla kabul edilemez’ ifadesi, güvenlik politikalarının ülkeler için hayati öneme sahip olduğu bir dönemde kesinlikle kabul edilemez bir yaklaşımdır. Kaldı ki, sırası ile okyanus ötesi bir aklın, Akdeniz’deki komşu ülkelerde ‘sözde demokrasi’ adı altındaki sokak olayları, silahlı eylemleriyle mevcut sistemlerinden daha istikrarsız, birey güvenliğinin olmadığı bir sürece gitmesi ve Anavatan Türkiye’mizde 15 Temmuz gecesi darbe girişimiyle ortaya çıkan kaos ve kargaşa, üst aklın bölgedeki oynadığı en büyük oyundur.

33 kayıp şehidimizin toprağa verildiği Taşkent Şehitlerini Anma Töreni de Kıbrıs Türk halkı olarak ‘Güvenlik ve Garantiler’ konusunun ne kadar önemli olduğunun en büyük göstergesidir. Bu vesileyle KKTC’de varlığımızın gerçek teminatı olan aziz şehitlerimizi bir kez daha anarım. Eğer bugün görüşmeler yapılabiliyorsa, Cumhuriyet Meclisimiz varsa, seçimle gelmiş yöneticilerimiz varsa bunu aziz şehitlerimize borçlu olduğumuzu unutmadan hareket etmeliyiz.