Diplomasi için “Uluslararası ilişkileri düzenleyen anlaşmalar bütününü; Yabancı bir ülkede ve uluslararası toplantılarda ülkesini temsil etme işi ve sanatı; bu işte çalışan kimsenin görevi, mesleği; bu görevlilerin oluşturduğu topluluk.” şeklinde genel kabul görmüş bir tanımlama yapabiliriz. Uluslararası ilişkilerde diplomasi kavramının ilk olarak kullanımı Edmund Burke tarafından yapılmıştır. Edmund Burke diplomasiyi “devletlerarası ilişkiler ve görüşmelerin yürütülmesinde uygulanan beceri ve taktik” olarak tanımlamıştır.
***
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde uluslararası ilişkiler adına en önemli görev ve yetki Cumhurbaşkanlığı makamı ve müzakere heyeti olarak ifade ettiğimiz Cumhurbaşkanı’nın belirlediği Kıbrıs Sorunu üzerine yürütülen müzakereleri yapan ekip de diyebiliriz. Kuzey Kıbrıs’ın yarım asrı bulan hak ve menfaatlerinin savunulduğu siyasi eşitlik ve yönetimden söz alması için uğraş veren müzakere heyeti üyeleri ve Cumhurbaşkanı da Burke’nin dediği gibi beceri ve taktik sahibi diplomat kimlikler olmalıdır.
***
Peki, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın göreve gelmesi sonrası düşünüldüğünde müzakere heyeti taktik ve beceriye sahip midir? Cumhurbaşkanı Akıncı’yla müzakerelere heyecan, Kıbrıs Türküne umut gelmiştir. Birleşmiş Milletler (BM) kontrolünde ara bölgede süren müzakereler New York’a, Cenevre’ye, Crans Montana’ya, garantör ülkelerinde katıldığı 5’li konferansa kadar gitmiştir. Cumhurbaşkanı Akıncı dönemi göz önüne alındığında müzakere süreci ve çözüme yakınlık mesafesi tabir uygunsa testere ağzı gibi dik ve keskin iniş çıkışlarla doludur. Güncel siyasette, gelinen süreç testere ağzının aşağısı yani inişte stabil bir vaziyette Kıbrıs Sorunu ve müzakere çalışmaları beklemektedir.
***
Cumhurbaşkanı Akıncı’nın talihsiz Barış Pınarı Harekâtı göz önüne alındığında garantör ülkesiyle ilişkisini yürütmedeki yeteneği dışişlerine yeni başlayan meslek memuru formatına bürünmüştür. Bu seviyeye gelen ilişkiler yumağı sonrası “Kıbrıs Sorunu için yürütülen müzakere süreci tekrardan başlamalı mıdır?” sorusu çok önemlidir. Garantör ülke Türkiye’nin Kıbrıs Türkü adına garantörlükten doğan yetkiyle son söz sahibi olduğunu düşündüğümüzde yapılması gereken Türkiye ile ilişkinin ve yanlış anlaşılmaların ortadan kaldırılması olmalıdır.
***
Doğu Akdeniz, Ortadoğu siyaseti ve uluslararası ilişkileri dinamik bir pozisyondadır. Bu dinamizm stabil ilişkilerle yürütülemez. Diplomaside dinamik ve değişken parametreler üzerine kurulmalıdır. Diplomasiyi yürütecek olan ekip ve diplomatlar eldeki artı veyahut eksi olarak değerlendirilebilecek argümanları beceri ve taktikle kazan kazana dönüştürmelidir. Güncel örneği garantör ülkemiz Türkiye’nin yürüttüğü askerî harekât ve sonrası okyanus ötesinin devleti Amerika ile masada yürüttüğü süreç doktora çalışması olacak kadar önemlidir.
***
Diplomaside tümden kabul ve ret yoktur. Kazan kazana yetecek kadar kabul, zarara uğramayacak kadar da ret mantığı işletilmelidir. Kıbrıs Sorunu üzerine yürütülen müzakere süreci yeniden belli bir seviyede devam edecekse; diplomasi, beceri ve taktik sahibi diplomat kimliklerle tekrar masada yer alınmalıdır. Duygusal bağ ve yeni işe başlamış meslek memuru kimliğiyle Kıbrıs sorunu ve Türkiye ile olan ilişkiler bir arpa boyu yol alamaz.