Dünya üzerinde en karmaşık ve en zor bölge, kaderimiz olan siyasi coğrafyamızdır diyebiliriz. İnsanlık tarihi yazılı hale geldiği andan itibaren üzerinde yaşadığımız bu coğrafyada kan ve gözyaşı, ihanet ve sadakat, mertlik ve kalleşlik eksik olmamıştır. İnsanlık için en önemli öge olan din olgusu bu güzelim coğrafyada şekil bulmuş, dünyaya kutsal toprak olarak tarif ettiğimiz kaderimiz olan coğrafyadan yayılmıştır. İnsanın yaradılışını, fıtratını, birey olmuş kimliğini anlayabilmek için doğduğu toprakları, yaşadığı coğrafyayı iyi bilmek gerekmektedir. Çünkü kader olan coğrafyanın özellikleri bireyin kimliğini oluşturan en önemli ögelerdir.
***
Anadolu coğrafyası 1071’den itibaren Türk hakimiyetine girmiştir. Türk kimliğiyle Anadolu, Akdeniz ve Ege bir harman olmuştur. Bu harmanla Türk kimliği beden bulmuş, dosta güven veren düşmana korku salan adaleti mantığının merkezine koyan birey olmuştur. Bireyin kimliğinin oluşması sonrası siyasi coğrafyasını belirleyen sınırların olduğu devlet kavramını da bu kimlik oluşturmuştur. Anadolu Türkü, Kurtuluş Savaşı’yla 7 düvele meydan okumuş, cesareti kırılmış toplumlara örnek olmuştur. İmparatorluğun son subayları kurtuluşun kahramanları, kuruluşun mimarları olarak Cumhuriyet Türkiyesi’ni inşa etmiştir.
***
Yukarıda betimlemeye çalıştığım değer ve olgular, dünyayı okumamızda, varlık sebebimizi anlamamızda, ömür dediğimiz kısa süreci idrak edebilmemiz de önemlidir. Hele ki devlete baş olmuş Reis-i Cumhur olmuş kişiler seçilmiş ve atanmış, irfan ve erdem sofrasında hallenmiş, hiçlik makamında yer arayan bireyler olmalıdır. Garantör ülkemiz Türkiye Cumhuriyeti devleti zor olan bu güzelim coğrafyada bir asra yaklaşan Cumhuriyet Türkiyesi’yle varlık göstermektedir. Coğrafyasının barış ve huzuru, insanlığın sağlık ve refahı için hiçlik makamı mantığıyla mertçe coğrafyasında var olmuştur.
***
Anadolu Türkü’nün kadim devleti Cumhuriyet Türkiyesi, coğrafyasının verdiği zorluklara da askeri ve siyasi manevralarla cevap vererek varlığını sürdürmektedir. 9 gündür devam eden Barış Pınarı Harekatı’yla güney sınırlarını terör odaklarından temizlemek, misafir ettiği Suriye halkını yaşayabilecekleri alanı açmak için mertçe faaliyet yapmaktadır. Bu süreç Cumhuriyet Türkiyesi için dost-düşman kavramının tekrar şekil aldığı bir dönemdir. Yapılan askeri harekata muhalefet olan sözde Müslüman Arap ligi, kafası karışık okyanus ötesinin devleti, aklınca Türkiye’ye silah satmayı bırakan, bırakacak olan 2. Cihan Harbinin galip devletleri terörü destekler söylemleriyle Türkiye karşıtıdırlar. Bunların karşısında da yapılan Barış Pınarı Harekatı’nı da destekleyen devletler vardır.
***
Kuzey Kıbrıs’ın seçilmiş en önemli makamında oturan (işgal eden) Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı da harekatın 4. gününde kurumsal kimlikten uzak, şahsi facebook hesabından Barış Pınarı Harekatı için “Daha önce de söyledim. 1974’te, biz adına Barış Harekâtı desek de bu bir savaştı ve akan da kandı. Şimdi Barış Pınarı desek de akan su değil kandır. Bu nedenle bir an önce diyalog ve diplomasinin devreye girmesi en büyük dileğimdir.” şeklindeki gaflet ve dalalet içeren açıklamasını yapmıştır.
Sayın Akıncı’ya soruyorum:
*1974’ten önce Kıbrıs Türkü’ne yapılan EOKA saldırılarında akan kan mıydı, su muydu?
*1974 öncesi Rum çeteleri ve EOKA üyeleri tarafından yapılan soykırım sayılabilecek Muratağa, Sandallar ve Atlılar katliamlarında akan kan mıydı, su muydu?
*Lefkoşa’da şu an Barbarlık Müzesi olan Dr. Nihat İlhan’ın eşi ve çocuklarına yapılan vahşet nedir? Akan kan mıydı, su muydu?
*Barış Harekâtı evresini kan olarak değerlendirmişsiniz. Peki 20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekâtı sonrası Kıbrıs Türkü’nün yaşadığı siyasi alanda kan ve göz yaşı var mıdır?
Sayın Akıncı’nın tabi ki söylemi kendini bağlar. Devlet tanımaz, kurumsallıktan uzak, sosyal medyadan yapılan bir açıklama boş lakırtıdan ibarettir. Fakat Reis-i Cumhur olmuş bir kimlik yukarıda saydığım irfan ve erdeme gelebilmesi için coğrafyasını özümsemeli ve coğrafyasına hizmet etmelidir. Eğer Cumhurbaşkanlığı sıfatı ağır geldiyse, siyasi bir figür olmaksa amaç, gelecek yıl yapılacak seçimleri beklemeden işgal ettiğiniz koltuğu bırakmanız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne yapacağınız en büyük hizmettir.