Vaktiyle yeşilliği bol olan bereketli topraklarda kendine bakan kuvvet ve kudret sahibi doğal yaşamın üyeleri öküzler ve aslanlar arasında bir savaş varmış. Bu savaş, yeşilliği bol olan topraklarda var olup yok olma kadar önemli bir hadiseymiş. Aslanlar yaşamlarını devam ettirebilmeleri için güzel yeşilliklerle beslenen öküz sürüsünü kendilerine yemek olarak belirlemişler. Otlakta karşılaştıklarında içlerinden gözlerine kestirdikleri sarı öküzü yemek için saldırmışlar. Buna karşılık da aslanlar, öküz sürüsü karşısında bir, iki ve üç deneme sonra hep başarısız olmuşlar. Bu başarısızlıkları sarı öküze karşı olan yeme iştahlarını da bir hayli artırmış. Bu başarısızlık sonucunda aslanlar öküz sürüsündeki en yaşlı olan kara öküzle pınarın başında görüşerek durumlarını anlatmışlar. Aslanlar, “Bütün suç hep o sarı öküzde. Onun rengi sizinkilerden farklı ve bizim de gözümüzü kamaştırıyor, aklımızı başımızdan alıyor. Biz de barışseverliğimizi unutuyor ve saldırganlaşıyoruz. Sizle bir sorunumuz yok. Verin onu bize, siz kurtulun, yine barış içinde yaşayalım.” demişler. Kara öküz de ihtiyar heyetine durumu anlatmış ihtiyar heyeti de “Ne yapalım madem barış olacak, sorun sarı öküz, verelim o zaman.” kararı çıkmış. Sarı öküz hiçbir şeyden haberi yok bir vaziyette aslanların pençesi altında barış için kurban olmuş. Aslanlar istediklerini elde etmenin verdiği cesaretle kara öküzden gözlerini kestirdikleri diğer öküzleri de bir bir almışlar afiyetle yemişler. Kara öküz ihtiyar heyetini toplamış ve sürümüz azalıyor nasıl oldu da biz bu işi kaybettik demiş. İçlerinden en genç olan heyet üyesi kara öküze karşı durarak “Biz” demiş, “Sarı Öküzü verdiğimiz gün kaybettik bu savaşı.” demiş.
Soru?
Hikayeden yola giderek İş yaşamınızda, aile ve sosyal hayatınızda sarı öküzü ne zaman teslim ettiniz?
Birbirini tetikleyen teslimiyetleriniz ne zaman oldu?
Eğer yoksa çok şanslı ve başarılısınız demektir.
Var ise geriye dönük baktığınızda teslimiyeti gördüyseniz, ders çıkarmayı da biliyorsunuzdur demektir. Dersi çıkarıp güzel günler için geleceğe mavi mavi bakınız.
Kurt – Aslan – Eşek
Kurt ile eşek tartışıyorlarmış.
Kurt: Çimen yeşildir.
Eşek: Çimen sarıdır.
Sonunda konuyu ormanın kralı aslana anlatmışlar.
Aslan, kurta bir ay hapis cezası, eşeğe de özgürlük kararı vermiş.
Kurt şaşkınlıkla aslana yaklaşmış ve sormuş: “Gerçekten sen çimeni sarı mı görüyorsun?”
Aslan: Hayır, çimen yeşildir.
Kurt: O halde neden bana bir ay hapis cezası verdin.
Aslan: Eşekle tartıştığın için.
Unutmayın!
Unutmayın yaşamda sizi yoran, moralinizi bozan ne kadar eşek varsa hepsiyle yolunuzu ayırın. Kralın eline kalırsanız senin akıllanman için yatman gerek diyeceği için özgürlüğünüzden olmayınız.
Fil ve Zinciri
Hindistan’da filleri yetiştirmek için, onları küçükken kalın bir zincirle kazığa bağlarlarmış. Tabi yavru filin bu zinciri koparabilmesi, kırabilmesi ya da kazığı söküp atabilmesi mümkün değildir. Küçük fil önceleri bundan kurtulmak için tüm gücüyle uğraşır, defalarca dener ama sonucu değiştiremez, özgürlüğüne kavuşamaz. Yıllar geçer, fil kocaman olur. Bağlı olduğu kazığın ve zincirin onlarca katına gücü yetebilir artık. Ama fil asla böyle bir girişimde bulunmaz. O özgür olamayacağına inanmıştır. Artık kırılamayan şey filin zinciri değil inancıdır.
Esaret İnancı Öldürür!
Hiç düşündünüz mü ayağınızda kaç tane zincirle kazığa bağlısınız diye?
Sizi özgürlükten alıkoyan, eseret altına yaşamanızı sağlayan zincirler nelerdir?
Sizde yoktur değil mi?
Elinizde taşıdığınız telefon markasına esir değilsiniz. İstediğiniz an bırakabilir misiniz?
Ya da statünüzü korumak için aldığınız pahalı giyim ve aksesuarlardan hemen vazgeçebilir misiniz?
Sosyal medyada yediğiniz yemeğin fotoğrafına gelecek olan ‘like’lar da zincir değil, değil mi? Hemen onlardan da vazgeçebilir misiniz?
İyice bir düşünelim, görünen görünmeyen, ayağımıza taktığımız zincirleri. Belki bir gün hep beraber kurtuluruz. Neden olmasın.
Kitap: Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Sayın İbrahim Kalın’ın “Ben, Öteki ve Ötesi” adlı kitabını okumanızı tavsiye ediyorum.