Kıbrıs, sorun ya da mesele olarak tanımladığımız yarım asırlık kanayan yaramızdır. Sorun ya da mesele diye ifade etme şekli pek de önemli değildir. Önemli olan bir sorun varsa o da Kıbrıs Türkünün Kıbrıs adasından ve Doğu Akdeniz’deki pozisyonundan dolayı sırasıyla eziyet ve zulüm gördüğü, sonrasında da yarım asırdır haklarının gasp edildiğidir. Yine yarım asırdır çözüm ya da barış adına bir dizi müzakere ve görüşmelerden öteye geçemeyen siyasi tarihin kör düğüm meselesidir. İnsanoğlunun en büyük siyasi organizasyonu olan Birleşmiş Milletler’in (BM) çözemediği ya da çözüyormuş gibi yapıp çözmek istemediği ana konulardan birisidir Kıbrıs. Doğu Akdeniz’in yüzmeyen uçak gemisi, Ortadoğu ve Kafkasları dinleme istasyonu, madde ile alınıp satılabilen tüm metaların pazar bulduğu, kutsalının bol olduğu eli nasırlı, yüzü güneş yanığı olan Akdenizli insanoğlunun topraklarıdır Kıbrıs.
***
Günümüz siyaset yapıcılarının dönem dönem siyasi düşünceleri ve bireysel bekaları için önemsiz bir argüman olarak kullandıkları, kendilerinden daha önemli olan kara parçasıdır Kıbrıs. Geçtiğimiz yazımda “Çözüm BM midir?” demiştim. İçeriğinde Kıbrıs siyaset yapıcılarının New York görüşmeleri ve çözüm ya da barış için düşünceler ürettiklerini belirtmiştim. Bu görüşmeler için okyanus ötesinde bulundan siyasi aktörlerin Kıbrıs’a bakışını ve BM beklentilerini dile getirmiştim. Siyaset kurumunun şimdiki temsilcileri kendi siyasi düşünce ve kişisel bekaları doğrultusunda akıllarının içindeki Kıbrıs için fikirlerini dile getirdiler.
***
New York sonrası göze çarpan iki farklı yorum vardır: İlki müzakere tecrübesi olan akademik kariyere sahip Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Sayın Kudret Özersay’ın Kıbrıs’a ve paydaşlarına bakışıdır. Sayın Özersay “Kıbrıs’ta yeni bir sorgulama sürecine ihtiyaç var.” diyerek alışılmış okyanus ötesi, sonrası yorumlara aykırı bir yaklaşımla konuyu irdelemiştir. Kıbrıs sorununa Sayın Özersay “İki toplum ve üç garantör arasında olan bir sorun değildir.” demektedir. “Uluslararası sistemi okumak, uluslararası uyuşmazlıkları ve Kıbrıs sorununu görmek doğru olacaktır.” diyerek açıklamasına devam etmektedir. Genel olarak Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’daki dünyanın önceliklerini belirleyerek Kıbrıs sorununun bu alanda çözüm adına yer almayacağını da ifade etmektedir Sayın Özersay. Son olarak BM’nin raporu hakkında da siyasi bir argüman olarak Kıbrıs ve sorununu/meselesini malzeme görmeden “BM Kıbrıs raporuyla şapkadan tavşan çıkarmayacak.” diyerek de Kıbrıs ve BM ilişkisini net bir şekilde ortaya koymuştur.
***
New York sonrası ikinci yorumsa Cumhurbaşkanı Sayın Mustafa Akıncı’ya aittir. Sayın Akıncı da siyasetin en üst makamında yer alan akıl olarak, her müzakere bitimi ve yenisi başlanmadan önce tekrarlanan “Aynı şeyleri tekrarlayarak farklı yerlere varmak mümkün değil. Sonuç odaklı, takvimi belli stratejik bir paket anlaşmasını hedeflemek gerekiyor.” diyerek klişe bir açıklama yapmıştır. Geçici ve devamlılığı olmayan bir yaklaşımla okyanus ötesi sonrasını yorumlamıştır.
***
Garantör ülkemiz Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Tayyip Erdoğan’sa Gazi Meclisin açılışındaki konuşmasında “Kıbrıs’ta tercihimiz kazan kazandır.” diyerek devlet ve millet aklının menfaati için reel politik yaklaşımla konuya değinmiştir. Kuzey Kıbrıs’ın çözüm ve kazanımları Sayın Özersay’ın Kıbrıs ve siyasi alanını okuması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın coğrafyadaki kazanç yarışında Kıbrıs kazanmalı mantığıyla çözüme gidecektir.