İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

114-Türkiye – AB ve Kıbrıs 29.03.2018

Kıbrıs, Avrupa Birliği (AB) ilişkilerinin en önemli dönemi Birleşmiş Milletler (BM) Eski Genel Sekreteri Kofi Annan’ın ismiyle anılan Annan Planı süresi ve sonrasıdır. Genel tanımıyla Annan Planı Türk ve Rum kesimleri halinde bölünmüş Kıbrıs adasının bağımsız bir devlet olarak birleştirilmesini öneren BM planıdır. Plan, Kıbrıs adasının İngiliz üsleri bölgesi haricinde kalan kısımlarının bağımsız ve federal nitelikte bir devlet olacak şekilde birleşmesini öngörüyordu.

Bu plan doğrultusunda Annan Planı öncesi oylamada Kıbrıs Türk ve Rum halkları “Evet” ve “Hayır” oylarını kullanacakları süreç için kampanya dönemi ve seçim günü yaşadılar. Kıbrıs Türk kesiminde birleşme sonrası AB’ye girileceği, ekonomik yönden yüksek standartlara gelineceği ve Kıbrıs Türk halkının dünyaya kapısının açılacağı mantığı üzerine çözüm ve birleşme yanlısı bir grup kamuoyuna yansıyan “Yes be annem!” sloganıyla kampanyalarını yürüttüler. Nisan 2004 tarihinden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde (GKRY) halk Annan Planı’nı oylamak için sandık başına gitti. Türk tarafından %64,91 oranında kabul gören plan, Rum tarafında %75,38 oranında red oyuyla hayata geçirilemedi. Annan planı ve oylama süresince AB üyeliği Kıbrıs Türk tarafının “Evet” demesine rağmen hayal oldu. AB’nin Kıbrıs Türk halkının hakkı olan üyelik ve tanınma için hayati önemdeki AB üyeliği sıfatını tek taraflı Kıbrıs Rum yönetimini AB’ye üye yaparak elinden aldı. Kıbrıs sorununun çözümü ve Kıbrıs Türklerinin birleşme sonrası dünya siyasi sisteminde yerlerini almaları için Annan Planı döneminde garantör ülke Türkiye çok büyük destek olmuştur. Fakat AB ve transatlantik düşünce tarihte olduğu gibi 2004 yılında da Kıbrıs Türküne büyük hayal kırıklığı yaşatmıştır.

Türkiye – AB

Annan Planı dönemi Türkiye – AB ilişkileriyle günümüz ilişkisi çok farklı bir boyuttadır. 2004 sonrası Türkiye’nin AB yolculuğunda attığı adımlar Avrupa Birliği ve ana ülkelerinden olumlu sonuç alınamamıştır. 15 Temmuz sürecinde de AB ülkelerinin bazıları devlet düşmanlarına kucak açmışlar, ülkelerinde barındırmışlardır. Türkiye’nin bölgede mülteci insanlara yaptığı ev sahipliği dönem dönem AB ülkelerinde övgüyle karşılansa da Türkiye’ye verdikleri sözleri tutmamışlardır. Türkiye, AB ülkeleri için öteki konumuna itilmiştir. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye – AB zirvesi için gittiği Bulgaristan’ın Varna şehrinde Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov başta olmak üzere AB’nin üst düzey yöneticileriyle görüşmüştür. Görüşmeler sonrası ortak basın açıklamasında Sayın Erdoğan “Küresel bir güç olma iddiasındaki Avrupa’nın, Türkiye’yi genişleme politikalarının dışına itmesi vahim bir hata olacaktır. Türkiye bölgede kilit aktör, jeostratejik önemi haiz bir müttefik, genç nüfusa sahip dinamik bir ülkedir.” diyerek Türkiye’nin AB nezdinde konumlanması gereken yeri tarif etmiştir. Sayın Erdoğan, Kıbrıs konusu için de “Geçmişte yapılan bir hatanın esiri durumundaki AB’nin adil bir tutum takınmadığı müddetçe Kıbrıs meselesinin çözümünde herhangi bir katkısı maalesef olamayacaktır.” demiştir. Açıklamasının devamında “Kıbrıs meselesinin seyrinden bağımsız olarak, adanın etrafındaki doğal kaynaklara dair karar alma mekanizmalarına Kıbrıslı Türklerin eşit olarak dâhil edilmesi sağlanmalıdır.” diyerek en üst düzeyde Kıbrıs Türkünün hakkını ve hukukunu savunmuştur. Türkiye ve KKTC, AB özelinde iki devlet bir millet mantığıyla ortak harekat ederek, Kıbrıs Türkünün AB nezdinde haklarını savunmaya devam etmelidir.